hiyola
 
  Ana Sayfa
  İletişim
  sanalika video
  sanalika nedir
  sanil nedir
  sanaliak oyna
  sanalika görevler
  sanalika caddeler
  sanalika ürünler
  anemon sitesi
  cafe
  bakkal
  banka
  bowling salonu
  haberin olsun
  eğitim
  reçeller
  soslar ve salçalar
  içecekler şuruplar
  SALATALAR & APERATİFLER
  mutfak sözlüğü
  etli yemekler
  komik
  oyunlar
  akşam gazetesi
  ATAMIZ
  cumhuriyet gazetesi
  videolar
  hikayeler
  güzel sözler
  karikatürler
  fıkralar
  belirli gün ve haftalar
  Forum
  Yeşil bursa`mız
  Ziyaretçi defteri
  wwe
belirli gün ve haftalar

1 EYLÜL DÜNYA BARIŞ GÜNÜ

        İkinci Dünya Savaşı diye bilinen İkinci Büyük Emperyalist Paylaşım Savaşı, 1 Eylül 1939 günü Nazilerin Polonya'yı işgaliyle başladı. Ardında elliikimilyon ölü, milyonlarca yaralı, sakat ve moloz yığını haline gelmiş kentler ile acı ve gözyaşı bıraktı. Mayıs 1945’de son buldu. İnsanlık tarihinin bu en acımasız, en kanlı ve en kirli savaşının başladığı gün, yani 1 Eylül, Dünya Barış Günü olarak kabul edildi.

 

 

DÜNYA BARIŞ GÜNÜ

      İnsanlık aleminin geleceği için en önemli ve anlamlı günlerden biri olan "1 Eylül Dünya Barış Günü"nde, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK’ün, "Yurtta barış, dünyada barış" ilkesini bir kere daha hatırlatmak istiyoruz.

     Demokrasiye, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne inanan ve yıllardır terörün acısını yüreğinde hisseden Türk Anneler Derneği, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde, dünyanın değişik coğrafi bölgelerinde, farklı isimler altında insanlık suçu işlemeyi sürdüren ve dünya barışını tehdit eden bütün terör örgütlerini lanetlemektedir.

    Bilginin ve teknolojinin hızla yaygınlaştığı, özgürlükçü demokrasinin giderek önem kazandığı globalleşen dünyamızda, insanların huzur, güven ve mutluluk içinde yaşamasının temel koşulunun, "şiddet ve terör örgütlerine karşı işbirliği ve dayanışma yaparak, barış ve dostluk ortamının sürekliliğini sağlamak" olduğunu düşünüyoruz.

     Türkiye, Atatürk’ün ortaya koyduğu ve tüm milletimizce de benimsenen "Yurtta barış, dünyada barış" ilkesini, temel ve vazgeçilmez bir ilke olarak, her platformda savunmuş ve bu barışçı tutumuyla, dünya ülkeleri arasındaki saygın yerini de almıştır.

    Kafkaslar, Balkanlar ve Ortadoğu gibi dünyanın en yoğun sorunlarının ve çatışmalarının yaşandığı bir bölgede yer alan Türkiye, barış ve huzurun korunması, demokrasinin yerleşip, kökleşmesi için çaba sarf ederken, terör örgütleri, bölge barışını tehdit etmeye ve kaos yaratmaya çalışmaktadırlar. Terörle mücadele sırasında uygulamada bazı aksaklıklar yaşansa da, Türkiye, bu tür olumsuzlukları, demokratik bir yaklaşımla ve hukukun üstünlüğü ilkeleri çerçevesinde aşmaya çalışmaktadır.

    Cumhuriyetle beraber 70 yılı aşkın bir süredir, tüm anlaşmazlıkların karşılıklı saygı ve hoşgörü çerçevesi içinde, diyalogla çözümlenmesinden yana olan Türkiye, bölgede barış ve istikrarın sağlanması için, ırk, dil, din, kültür farkı gözetmeksizin tüm insanlığı işbirliği ve dayanışmaya çağırmaktadır.

    Bu nedenle, barış ve istikrar ortamını bozucu bölgesel anlaşmazlıkların, şiddet ve terör hareketlerinin önlenmesi, açlıkla mücadele, çevre sorunlarına çözüm bulma gibi konularda sağduyu sahibi herkesin, üzerine düşen görev ve sorumluluğun bilinciyle hareket etmesi gerekmektedir.

     1 Eylül Dünya Barış Günü’nde, terörden arınmış bir dünyada, mutluluğa, huzura, sevgiye, hoşgörüye, kardeşliğe ve evrensel barışa hep beraber kucak açalım!…


Türkan Aksu
Türk Anneler Derneği
Genel Başkanı

 

ŞİİRLER

Barışın Türküsü

Ben dostluğun türküsünü söylerim,
Düşmanlık neyime.
Barış ve Mutluluk benim gayem.

Ben huzuru isterim,
Kavga benim neyime.
Kardeşçe yaşamak varken,
Didişmek niye.

Ben Türküm,
O Fransız, sen Alman.
Ne fark eder?
Hepimiz insanız,
Sevgiye muhtacız.

Ben barışı isterim,
Savaş benim neyime.
Taşırız hepimiz bir can,
Kim olmak ister ki bî can.

Haydi insanlar,
Gelin bir araya,
Sussun silahlar,
Söylensin artık barışın türküsü..
Adı Barış Olacak

Yakında bir oğlum olacak
adını "Barış" koyacağım
Savaşın ortasındayken bile
yüzü hep gülecek yavrumun
Gülen fotoğraflarına bakacağım
Hasbelkader cephedeysem
Yaşama umudum olacak
benim gül yüzlü ciğerparem
Ya kızım mı olursa?
Ne fark eder ki?
Öğütledim hayat arkadaşıma
Adı yine "Barış" olacak

Av.Dr.Özcan Günergök

 

Bir Barış Yılı Bir Kış Günü

(Türkiyem ve terör)
Yüreklerde sevgi eksikti
Bir serseri kurşun daha sekti,
Bir çocuk daha öldü.
Kar üstüne kan düştü,
...sonra da çocuk.

Ümit tükenmiş,gözler kaygılı
Kimsenin haberi yok ama
bir barış yılı.
Duvarlarda yazılar,pankartlar
...kimi bombalı
Ne yapmalı...ne yapmalı?

Kar üstüne kan düştü,
...sonra da çocuk.
Herhangi bir kış günüydü,
Bir çocuk daha öldü.
Hava soğuk,hava soğuk !..
Tüm yürekler üşüdü...

 

 

(Özdemir İnce'nin Çevirsi)


BARIŞ

Çocuğun gördüğü düştür barış,
annenin gördüğü düştür barış,
ağaçlar altında sevdalıların sevda sözleridir barış;
Gözlerinin içinde uçsuz bucaksız bir
gülümseme elinde yemiş dolu bir zembil ve
alnında ter tomurcukları,
Pencerede suyu soğutan testideki damlalar gibi;
Akşam üstü eve dönen babadır barış,
Dünyanın yüzünde yara izleri kapanırken
ağaçlar diktiğimizde
havan mermilerinin kazdığı çukurlara;
Yangının kavurduğu yüreklerde
ilk tomurcuklarını açarken umut
ve ölüler kanlarının boşa gitmediğini bilerek
yana dönüp içerlemeksizin uyuyabildiklerindedir
barış…
Barış yemek kokusudur tüten,
arabanın yolda durmasının korkutmadığı,
Kapı çalınmasının dost demek olduğu,
Ve pencereyi saat başı açmanın renklerinin uzaktaki çanlarıyla
gözlerimizin bayram etmesini sağlayan
gökyüzü demek olduğu zamandır barış;
Barış bir bardak sıcak süt ve bir kitaptır,
Uyanan çocuk önünde
başaklar birbirlerine eğilip işte ışık ışık ışık dedikleri
Ve ufuk çemberi ışıkla dolup taştığı zamandır barış;
Hapishaneler onarılıp kitaplıklar yapıldığı zaman,
Eşikten eşiğe bir türkü yükseldiği zaman
geceleyin,
Cumartesi akşamları mahalle berberinden çıkan yeni tıraş olmuş
bir işçi gibi baharda ay buluttan çıktığı zamandır barış;
Geçmiş gün yitirilmiş bir gün olmadığı, sevinç yapraklarını akşamın içine salan bir kök ve kazanılmış bir gün hak edilen bir uyku olduğu zaman acıyı kovmak için zamanın dört bir bucağından güneşin hemen ayaklarını bağladığını duyduğun zamandır barış.......
Barış ışınlar demetidir yaz ovalarında iyilik alfabesin tanın dizlerinde,
Kardeşim dediğin yarın kuracağız dediğin zaman kuracağız dediğimizi kurunca
türkü çağırdığımız zamandır barış;
Ölüm yüreklerde az yer kapladığı ve güvenli parmaklarla
mutluluğu gösterdiği zaman bacalar;
ikindi vaktinin büyük karanfilini
ozan ve proleter aynı şekilde kokladığı zamandır barış;
insanların sıkışan elleridir barış,
Dünyanın masasındaki ekmektir,
Gülümsemesidir annenin
Budur yalnızca
başka bir şey değildir barış
Ve toprakta derin yarıklar açan sabahlar
tek bir sözcük yazarlar,
Barış başka bir şey değil barış;
Dizelerimin rayları üzerinde
buğday ve güller yüklenmiş geleceğe doğru yol alan bir trendir barış,
Kardeşlerim barış içinde derin derin soluk alıyor tüm dünya bütün düşleriyle
verin ellerinizi kardeşlerim işte budur barış…..

 

 

 

Savaşa Savaş Açacağım

Savaşa savaş açacağım.
Bebekleri sevgiyle doyurup,
Sevgiyle yoğuracağım.
Bir düşü gerçekleştirip,
Savaşların kökünü kurutacağım.
Nefreti, kini, düşmanlığı,
Barış potasında eritip,
Barıştan bir dünya kuracağım.
Sararan yeşil ot, daldaki yaprak,
34 yıldır bastığım bu toprak.
İçtiğim su, soluduğum hava,
Denizdeki dalga, çatıdaki yuva.
Yağan yağmur, esen rüzgâr,
Havadaki bulut, eriyen kar.
Uçsuz bucaksız çöl,
Yorulmuş durgun göl,
Mis kokan kızıl gül, uzayıp giden yol.
Dağ, taş, kum ve çakıl,
Dünyayı yöneten yumruk kadar akıl.
Yerdeki ağaç, gökteki yıldız,
Baba oğul, ana ve kız.
Beşikteki bebek,
Çiçekteki kelebek,
Kurt kuş, börtü ve böcek,
Milyonlarca, milyarlarca yürek.
Yer barış, gök barış, deniz barış, arş barış,
Şiir barış, marş barış,
Zengin barış, fakir barış,
Zikir barış, fikir barış
Bu yuvarlağı karış karış,
Barışla dolduracağım.
Savaşa yer kalmayacak.
Zamanı barışta donduracağım.
Bir daha savaş tamtamları çalmayacak.
Ne kan akacak,
Ne bombalar patlayacak,
Ne de analar ağlayıp,
Sevgililer ağıt yakacak.
Ölümü öldüreceğim,
Savaş tüccarları ölümlü bulamayacak.
 


BARIŞA ÇAĞRI
Ne savaşlar gördüm
Kazanan hiç olmadı
Ölüm, zulüm, ayrılık
ve savaş tacirlerin den başka.
Barışla atılır
sevgi tohumları.
Ondandır gülüm,
her bahar filizlenir,
inadına savaşların.
Rengarenk çiçek olur,
çıkar yeryüzüne.
Selamlar bizleri.

Şimdi sorarım size.
-Bu güzellikleri görüp
-Bu güzellikleri yaşamak varken
Savaşmak niye?
Sevgi tohumlarını çürütüp,
Kin tohumlarını yeşertmek niye?

Ekin sevgi tohumlarını,
düşünün biraz.
En katı yürekler bile
Sevgi ve güzelliklere karşı
duyarsız değildir.
Umutlarınızı bu yönde yeşertin.
Barışın lütfen...

YANGINDAN KORUNMA HAFTASI

 

I.

( 25 Eylül gününü izleyen hafta )

                Ateşin denetimden çıkıp gittikçe büyümesine yangın denir. Yurdumuzda her 25 Eylülü izleyen hafta  Yangın Haftası olarak değerlendirilir. Hafta süresince çeşitli yayın organları ile halka, okullarda öğrencilere yangının zararları anlatılır. Korunma yolları ve alınması gereken önlemler belirtilir.

                Yurdumuzda itfaiye örgütü kurulmadan önce Davud isimli biri Fransa'da gördüğü Didon denilen yangın tulumbasından esinlenerek, ilk yangın söndürme aracını yaptı. Tulumbayı taşıyan, yangını söndüren kişilere Tulumbacı denirdi. Her mahallenin tulumbacıları ayrı idi. Kentin bir yerinde yangın çıkınca, tulumbacılar, tulumbalarını sırtlarına alır, bağıra bağıra koşarak yangın yerine giderlerdi.

                Ülkemizde ilk yangın söndürme örgütü 1914 yılında kuruldu. Yangın söndürme örgütüne İtfaiye, yangını söndüren görevlilere de İtfaiyeci denir.

                Eskiden kentin yüksek bir binasının tepesinde ya da yangın gözlemek için özel olarak yapılmış bir kulede gözcü bulunurdu. Herhangi bir yerde çıkan yangını gözcüler, tulumbacılara bildirir, tulumbacılar da tulumbayı sırtlar, sokaklarda bağıra bağıra yangın yerine gelirler ve yangını söndürürlerdi.

                Yangın söndürme görevi 25 Eylül 1923 tarihinde belediye hizmeti olarak kabul edildi. Bugün belediyelerde ve büyük endüstri kuruluşlarında itfaiye örgütü vardır.

                İtfaiyenin yangın söndürmede kullandığı araçlar şunlardır: İçi su dolu tankerler, (arazöz), köpük depolanan ve püskürten aygıtlar, üstünde birbiri içine giren, açıldığında çok yükseklere uzanan merdiven bulunan taşıt araçları, kazma, kürek, ip, çengel, hortum ve benzerleridir.

                Bilim ve tekniğin ilerlemesiyle motorlu araçlarda ve yapılarda itfaiye gelinceye dek kullanılan yangın söndürme tüpleri yapıldı. Yangın anında bu tüpleri kullanabilmemiz için, nasıl kullanıldığını ve nerede bulunduğunu bilmemiz gerekir.

Yangın çıkar çıkmaz komşularımıza haber verip onların yangına karşı önlem almasını sağlarız. Böylece komşularımız yangından zarar görmemiş olurlar. Yangının söndürülmesinde de bize yardımcı olurlar.

                Yangın çıktığında bu ilk girişimlerle birlikte, yangının çıktığı yeri, varsa itfaiye örgütüne bildirmemiz gerekir.

                Yanma olayının nedeni, havada bulunan oksijendir. Yangın çıkar çıkmaz yakınımızda yangın söndürme tüpü varsa onu kullanarak ateşin üstünü köpükle kapatmalıyız. Tüp yoksa ateşi kum, halı, kilim, battaniye vb. ile örtüp hava almasını önlemeliyiz. Biz bu önlemleri almakla ateşin hava ile olan ilişkisini kesmiş oluruz. Böylelikle hava içinde bulunan oksijen ateşle birleşemez. Yangın olayı da sona erer.

               

Yangının Başlıca Nedenleri :

·         Yanan soba kapağının açık bırakılması,

·         Sigaranın söndürülmeden atılması,

·         Gaz lambası veya mumun yanık bırakılması,

·         Çıplak elektrik tellerinin birbirine değmesi,

·         Orman ve korularda yakılan ateşin iyice söndürülmeden bırakılması,

·         Kibrit ve ateşle oynanması,

·         Yanıcı, patlayıcı maddelerin bulundukları yerde sigara içilmesi,

·         Yanan kibritin yere atılması… gibi nedenlerdir.

 

Dikkatsizlik yüzünden küçücük bir kıvılcımın başlattığı yangın bir mahalleyi yakar, kül eder. Orada

yaşayanların ölmesi, yaralanması, evsiz kalması sonucunu doğurur. Ormanda çıkan yangın kısa sürede büyük orman alanlarını yok eder. Geriye verimsiz ve çorak topraklar kalır. İşyerlerinde, fabrikalarda, atölyelerde çıkan yangınlar binaların, makinelerin, tezgahların, fabrika depolarında bulunan malların yok olmasına ve çalışanların işsiz kalmasına neden olur.

                Yangına karşı işyerleri, evler, eşyalar, ürünler sigorta ettirilmelidir. Bu durumda yangından zarar görenlerin zararları sigorta şirketlerince ödenir.

                Yangınların çoğu dikkatsizlik sonucunda çıkmaktadır.

                Bu hafta içinde öğrendiklerimizi yaşam boyu uygulayalım. Yangın çıkmaması için dikkatli olalım. Gerekli önlemleri alalım.

 

 

II.

Deprem, sel ve yangın gibi felaketler; insanların hem canına, hem malına zarar verirler.

                Yangın en tehlikeli felakettir. Önüne çıkanı yakar, kül eder. Siler, süpürür, ortadan kaldırır. Tedbirsizlik ve dikkatsizlik yüzünden çıkan yangınlar, büyük zararlar doğurur. En küçük kıvılcımdan, korkunç yangınlar çıkar. Küçük bir odada çıkan yangın, önce eve yayılır, sonra komşu evlere, mahalleye ve kısa bir süre içinde de koskoca bir şehre yayılır. Kısa bir anda yüzlerce bina yanar, kül olur. Eşyalar, insanlar, hayvanlar yanar, yok olur. Büyük maddi - manevi zararlar meydana gelir.

                Hele orman yangınları daha çoktur. Ülkemizin milli serveti olan ormanlar yok olur. Okullarda, radyo ve televizyonlarda yangınla ilgili konuşmalar yapılır. Gazete ve dergilerde bu konuda yazılar yayımlanır. Yangının yaratacağı ve yarattığı zararlar halka anlatılır. Öğrencilerin, bu konuda daha dikkatli olmaları istenir. Yangından korunma yolları öğretilir. Herkese yangın hakkında bilgi verilir.

                Yangın dikkatsizlik sonucu ortaya çıkar. Çocukların ateş ve kibritle oynamaları, insanların ormanların içinde gelişigüzel ateş yakmaları büyük yangınlara sebep olur.

                Yangından korunmak için ateşle oynamamalıyız. Yanmakta olan ocakta, mangalda ve sobada etrafa ateş parçaları düşürmemeliyiz. Yaktığımız kibriti söndürmeden atmamalıyız. Evde, okulda ve benzeri yerlerde elektrikle oynamamalıyız. Arıza yapar, yangına sebep olur.

                Dışarılarda başıboş yanan ateşi toprak, kum örterek, su dökerek söndürmeliyiz. Her binada yangına karşı tedbir almalıyız. Binalarda kum ve su kapları, yangın baltaları, kazma ve kürek bulundurmalıyız. Yangın çıkınca, durumu hemen itfaiyeye bildirmeli, itfaiye gelene kadar yangının büyümesini, yayılmasını engellemeliyiz.

                Yangından zarara uğrayanlara Kızılay yardım eder. Böyle bir felakete uğrayan kimselere, Kızılay'ın yardımını beklemeden herkes yardım etmelidir. Hele komşular daha önce yardıma koşmalıdır.

 

 

ÜÇÜNCÜ KATTA ÇIKAN YANGIN

Odanın içinde bir yanık kokusu. Hemen anlar kadın. " Yusuf, kalk, kalk. Yanıyoruz." Hemen fırlar kadın. " Şamdan nerede, şamdan?" Mumu yakar. Oda kapısını açmasıyla kapaması bir olur. Dışarıdan içeriye öyle bir duman saldırır ki, gözlerinin içi yanan kadın " ayy" diye bağırır ve aksırmaya başlar. "Yanıyoruz. Alt kat da tutuştu. Kalkın çocuklar." Fakat nereye kaçacaklar ? Üçüncü kat. "Yusuf, Yusuf" Adam şaşkın. Sanki direk. Odanın ortasına saplanmış duruyor. "Zehra, baba, çocuklar."

Kadın bir daha kapıya koşuyor. Fakat gene açmasıyla kapaması bir oluyor. Bu sefer merdivende alev görüyor ve pencereye koşup avazı çıktığı kadar bağırıyor. Komşular uyanıyorlar. Sokakta bir gürültü kopuyor. Her pencereden bir çığlık, aşağıda komşular. "Cayır cayır yanacağız, imdat !.." diye bağırıyor kadın. Yalnız karşıki evde, üst kat pencerelerden ona seslenen Koltukçu İbrahim Efendi : "Eda Hanım diyor, sık dişini, şimdi itfaiye gelecek. Çarşaf tutarlar, atlarsınız. korkma, gelecek itfaiye." Kadın çılgına döner. Babuş ağlar, bağırır. Yusuf'la Zehra'da ses yok. İkisi de put. Eda Hanım bir kapıya, bir pencereye koşar. Sonra kocasının yanına yürür: "Yusuf. Sersem !.. Yaktın bizi. Kim bilir şamdanı nasıl tuttun ? Perde mi tutuştu. Ne oldu ? Yanıyoruz. Hep birden yanacağız şimdi, cayır cayır."

Yusuf, kalbi de var onun ; elini göğsüne götürüyor. Nefes alamıyormuş gibi bir hali var. Sokakta gürültü, telaş, kıyamet. Odanın içini korkunç bir sıcaklık kaplıyor. Duman doluyor içeriye. Şimdi tutuşacaklar. Artık gözlerini açamaz oluyorlar. Babuş'un sesi de kesiliyor. Boğuldu mu oğlan ? "Evladım, evladım." Eda Hanım gözlerinin içi yanarak, elinde şamdan, çocuğa doğru koşarken mum sönüyor. Zifiri karanlık. Alt kattan ve merdivenden çatırtılar geliyor. Tutuşan tahtaların çatırtısı. Eda Hanım bayılmak üzereyken itfaiyenin çanlarını duyuyor ve pencereye koşuyor. " Çabuk, a dostlar, çabuk, yanıyoruz, kül olacağız şimdi." Aşağıdan ona bağırıyorlar. Fakat ne söylediklerini anlamıyor. Eğilip bakıyor. Orta katın pencerelerinden alevler fışkırmakta. Gene haykırıyor, haykırıyor. Koltukçu İbrahim Efendi'nin sesi ona: "Korkma, çarşaf geriyoruz. Önce çocuklar, sonra siz." diyor. "Kim o ? Kimsin sen ?" " Biz itfaiye. Korkma hanım, önce çocuklar atlasın. Haydi çabuk."

Eda Hanım, yanıbaşına kadar gelen Babuş'u kapıyor, pencereden aşağı fırlatıyor. Gene aynı ses : "Tamam, kurtuldu o, şimdi öteki." Arkasından Zehra Hanım atlıyor. Sonra Eda Hanım, fakat çarşafın üstüne düşer düşmez bayılıyor.

 

 

Peyami SAFA

 

 

YANGIN VAR

 

Çevrildi yüz on,

Bir ses dedi: Çabuk yangın !

Arazözler hazırlandı,

Dan, dan dedi sesi çanın.

 

Çatısından alev almış

Eski bir köşk kavruluyor,

Çatır, çatır çatırdayan

Duvar, tavan devriliyor.

 

Pencerede bir anne var,

"Yavrum, yavrum", diye ağlar

Çılgın gibi bağırırken,

Yıkılır kalın duvarlar.

Arazözler yetişince,

Hortumlar, sıktı suyu,

Harcandı hep birer birer,

Sarnıç, depo, havuz, kuyu.

 

Bir tarafta can pazarı,

Her tarafı sarmış alev !

Bir de genişlerse yangın

Korku dolaşır ev ev.

 

Yangın için dikkatli ol,

Kibrit yakma, çakmak yakma.

Tutuşturma kağıt mağıt,

Karşısına geçip bakma.

 

Bir kıvılcım yangın demek,

Yangın ise bir felaket.

Elde değil olmaması,

İtfaiye var bereket.

 

Mümtaz Zeki TAŞKIN

 

 

 YANGIN

Ateşle oynamışlar,
İki kardeş bir ara.
Odalarını sarmış,
Dumanlar kara kara.

İtfaiye gelmiş de,
Söndürmüş bu yangını.
Tutuşan yuvaları
Olmadan kül yığını.

Bütün oyuncakları,
Birer birer yanmışlar.
Yavrucaklar korkudan,
Düşünüp hastalanmışlar.

Doktor ikisine de,
Yetiştirmiş ilacı.
Yangınlar ölüm gibi.
Pek acıdır, pek acı.

Tevfik ÖZBEN

 


YANGIN

Korkuludur ateş aman
Sıçratmayın hiç bir zaman,
Gözler bile görmez olur
Kaplayınca kara duman

Dikkatsizlik bunun başı
Bırakmıyor dağı taşı
Önlemezsem yakar geçer
Hem kuruyu hem de yaşı.

Kurtulmanın çıkar yolu
Kovalarım suyla dolu
İtfaiye çabuk gelir
İşletirsem telefonu.

          A. AYAYDIN

 

YANGIN

Telefon yokken kentlerde,
Yangın çıkınca bir yerde,
Dumanı, ilk gören adam
Seçerek yüksek bir dam:
"Yangın vaar!" diye inlerdi.
O, ne korkulu günlerdi
Çoluk, çocuk, hoca, hacı,
Bir o kadar tulumbacı,
Takır takım koşarak,
Yangın yerine giderdi.
Çoğu kez onlar gelmeden,
Yangın evi kül ederdi.
İtfaiye kuruldu da
Yangın derdi sona erdi.

Mehmet Necati ÖNGAY

KÜÇÜK İTFAİYECİ

 

İpim, baltam belimde,
Uzun kancam elimde.
Borazanım dilimde,
İtfaiyeciyim ben.

Sarsa yangın bir evi,
Görürüm ben o deyi.
Söndürürüm alevi,
İtfaiyeciyim ben.

Merdivene çıkarım,
Hortumla su sıkarım,
Yanan yeri yıkarım,
İtfaiyeciyim ben.

Hakkı SUNAT

YANGIN

 

Çan çan sesleriyle doldu,
Sokaklar, caddeler, evlerin önleri...
Koşanlar, bağıranlar çoğaldı,
Sular kapladı yerleri...

Alevler bir bulut gibi,
Sanki gökyüzünü deliyor,
Merdivenden itfaiye eri,
Bir çocukla iniyor.

Haykıran , dövünen kadınlar;
“Ah , yandı evim!” diye ağlıyor,
Herkes üzüntülü, kederli,
Sanki karalar bağlıyor.

Dikkatli olmak yangını önler,
Sakın ateşle oynamayın,
Yangını haber vermeli itfaiyeye
Yangın yerine çok sokulmayın.

           Ebru KÖKTÜRK

YANGIN

 

Bir küçük kıvılcım
Alevleri hazırlar.
Dikkatsizlik sonunda
Çıkar bütün yangınlar

Ateşte yemek kalmaz.
Elektrikle oynama!
Hep böyle yanlış işler,
Neden olur yangına.

Sönmeyen bir sigara,
Zarar verir ormana.
En büyük düşmanlıktır,
Bu güzelim vatana.

Yangın şakaya gelmez,
Dikkat edin, çocuklar.
Bir kıvılcım yüzünden,
Yanabilir yuvalar.

          Hülya ÖZER

YANGIN

 

Yıkımların
En kötüsüdür yangın
Her şeyi bir anda
Yakıp yok eder

Bir anda
Evsiz, barksız
Anasız, babasız
Bırakabilir çocukları

Dalgınlığı bağışlamaz
Sönmemiş bir sigara
Açık bırakılmış gaz lambası
Yeterlidir onun için.

Bir anda yakabilir
Kocaman ormanları

          Yalvaç URAL

 

BİR EV YANIYORDU

 

Bir ev yanıyordu,
Bu ev tahtadandı
Alev göğü sardı,
Yükselen dumanlardı.

Yanan yalnız tahta mı,
Yalnız kararan gök mü?
Anılar da gitti birlikte,
Ne adı kaldı, ne damı.


Orada doğan çocuklar vardı,
Orada söylenen türküler,
Anlatılan masallar yandı,
Orada geçen günler yandı.

(Tomurcuk Dergisinden)

 

YANGIN

 

Yangın var, yangın var!
Mahallede yangın var!
Herkeste bir koşuşma,
Pencereye üşüşme!

Alevler yükseliyor,
Sanki göğü deliyor
İtfaiye yetişti,
Tulumba başa geçti.

Hortumlardan fışkıran.
Dalı, çomağı kıran
Su, işi çabuk gördü,
Ateşleri söndürdü.

       Tahsin BİLENGİLİN

 

 

 

YANGINDAN KORUNMA HAFTASI

( 25 Eylül gününü izleyen hafta )

 

                Ateş ve ısı, insan hayatı için önemli bir ihtiyaçtır. Ateş kontrol altında kullanıldığında insanlara yardımcı olurken, kontrolden çıktığında çok büyük zarar verebilmektedir. İşte ateşin kontrolden çıkıp gittikçe büyümesine yangın denir. Yangın en tehlikeli felakettir. Önüne çıkanı yakar, kül eder. Siler, süpürür, ortadan kaldırır. Tedbirsizlik ve dikkatsizlik yüzünden çıkan yangınlar, büyük zararlar doğurur. En küçük kıvılcımdan, korkunç yangınlar çıkar. Küçük bir odada çıkan yangın, önce eve yayılır, sonra komşu evlere, mahalleye ve kısa bir süre içinde de koskoca bir şehre yayılır. Kısa bir anda yüzlerce bina yanar, kül olur. Eşyalar, insanlar, hayvanlar yanar, yok olur. Büyük maddi - manevi zararlar meydana gelir. Hele orman yangınları daha çoktur. Ülkemizin milli serveti olan ormanlar yok olur.

Yurdumuzda her 25 Eylülü izleyen hafta  Yangın Haftası olarak değerlendirilir. Hafta süresince çeşitli yayın organları ile halka, okullarda öğrencilere yangının zararları anlatılır. Öğrencilerin, bu konuda daha dikkatli olmaları istenir. Korunma yolları ve alınması gereken önlemler belirtilir. Yangından korunma yolları öğretilir. Herkese yangın hakkında bilgi verilir.

                Yurdumuzda itfaiye örgütü kurulmadan önce Davud isimli biri Fransa'da gördüğü Didon denilen yangın tulumbasından esinlenerek, ilk yangın söndürme aracını yaptı. Tulumbayı taşıyan, yangını söndüren kişilere Tulumbacı denirdi. Her mahallenin tulumbacıları ayrı idi. Kentin bir yerinde yangın çıkınca, tulumbacılar, tulumbalarını sırtlarına alır, bağıra bağıra koşarak yangın yerine giderlerdi.

                Ülkemizde ilk yangın söndürme örgütü 1914 yılında kuruldu. Yangın söndürme örgütüne İtfaiye, yangını söndüren görevlilere de İtfaiyeci denir.

                Eskiden kentin yüksek bir binasının tepesinde ya da yangın gözlemek için özel olarak yapılmış bir kulede gözcü bulunurdu. Herhangi bir yerde çıkan yangını gözcüler, tulumbacılara bildirir, tulumbacılar da tulumbayı sırtlar, sokaklarda bağıra bağıra yangın yerine gelirler ve yangını söndürürlerdi.

                Yangın söndürme görevi 25 Eylül 1923 tarihinde belediye hizmeti olarak kabul edildi. Bugün belediyelerde ve büyük endüstri kuruluşlarında itfaiye örgütü vardır.

                İtfaiyenin yangın söndürmede kullandığı araçlar şunlardır: İçi su dolu tankerler, (arazöz), köpük depolanan ve püskürten aygıtlar, üstünde birbiri içine giren, açıldığında çok yükseklere uzanan merdiven bulunan taşıt araçları, kazma, kürek, ip, çengel, hortum ve benzerleridir.

                Bilim ve tekniğin ilerlemesiyle motorlu araçlarda ve yapılarda itfaiye gelinceye dek kullanılan yangın söndürme tüpleri yapıldı. Yangın anında bu tüpleri kullanabilmemiz için, nasıl kullanıldığını ve nerede bulunduğunu bilmemiz gerekir.

Yangın çıkar çıkmaz komşularımıza haber verip onların yangına karşı önlem almasını sağlarız. Böylece komşularımız yangından zarar görmemiş olurlar. Yangının söndürülmesinde de bize yardımcı olurlar.

                Yangın çıktığında bu ilk girişimlerle birlikte, yangının çıktığı yeri, varsa itfaiye örgütüne bildirmemiz gerekir.

                Yanma olayının nedeni, havada bulunan oksijendir. Yangın çıkar çıkmaz yakınımızda yangın söndürme tüpü varsa onu kullanarak ateşin üstünü köpükle kapatmalıyız. Tüp yoksa ateşi kum, halı, kilim, battaniye vb. ile örtüp hava almasını önlemeliyiz. Biz bu önlemleri almakla ateşin hava ile olan ilişkisini kesmiş oluruz. Böylelikle hava içinde bulunan oksijen ateşle birleşemez. Yangın olayı da sona erer.

               

Yangının Başlıca Nedenleri :

·         Yanan soba kapağının açık bırakılması,

·         Sigaranın söndürülmeden atılması,

·         Gaz lambası veya mumun yanık bırakılması,

·         Çıplak elektrik tellerinin birbirine değmesi,

·         Orman ve korularda, piknik yerlerinde yakılan ateşin iyice söndürülmeden bırakılması,

·         Kibrit ve ateşle oynanması,

·         Yanıcı, patlayıcı maddelerin bulundukları yerde sigara içilmesi,

·         Evde kullanılan ocağın açık unutulması,

·         Ev tüplerinin bağlanması sırasında yapılan hatalı bağlamalar,

·         Yanan kibritin yere atılması… gibi nedenlerdir. (Bu kurallara yeterince uyulmadığından sadece 1995 yılı içinde 4790 hektar orman yanıp kül olmuştur.)

 

Yangın dikkatsizlik sonucu ortaya çıkar. Çocukların ateş ve kibritle oynamaları, insanların ormanların içinde gelişigüzel ateş yakmaları büyük yangınlara sebep olur. Küçücük bir kıvılcımın başlattığı yangın bir mahalleyi yakar, kül eder. Orada yaşayanların ölmesi, yaralanması, evsiz kalması sonucunu doğurur. Ormanda çıkan yangın kısa sürede büyük orman alanlarını yok eder. Geriye verimsiz ve çorak topraklar kalır. İşyerlerinde, fabrikalarda, atölyelerde çıkan yangınlar binaların, makinelerin, tezgahların, fabrika depolarında bulunan malların yok olmasına ve çalışanların işsiz kalmasına neden olur.

Yangının meydana gelmesi ile evsiz, evlatsız, ormansız, ağaçsız, İşsiz, parasız ve malsız kalınır. Yangının sebebi biz isek ömür boyu vicdan azabı duyarız. Bütün bu zararları kendimize verdiğimiz gibi çevremize de vermiş oluruz. Çevrenin ağaçsız, çorak kalmasına, Oksijen deposu yeşilin yok olmasına neden oluruz.

                Dışarılarda başıboş yanan ateşi toprak, kum örterek, su dökerek söndürmeliyiz. Her binada yangına karşı tedbir almalıyız. Binalarda kum ve su kapları, yangın baltaları, kazma ve kürek bulundurmalıyız. Yangın çıkınca, durumu hemen itfaiyeye bildirmeli, itfaiye gelene kadar yangının büyümesini, yayılmasını engellemeliyiz.

Yangına karşı işyerleri, evler, eşyalar, ürünler sigorta ettirilmelidir. Bu durumda yangından zarar görenlerin zararları sigorta şirketlerince ödenir. 

                Yangınların çoğu dikkatsizlik sonucunda çıkmaktadır.

                Bu hafta içinde öğrendiklerimizi yaşam boyu uygulayalım. Kendisinden ve çevresinden sorumlu insanlar olarak daha tedbirli olalım. Lütfen biraz dikkat ! Önlem almada gecikmeyelim. Sonunda üzen ve üzülen olmayalım. 

 

GÜZEL SÖZLER

·        Yangın doğal felakettir.

·        Yangını dikkat önler.

·        Tedbir almak, yangını söndürmek kadar önemlidir

HAYVANLARI KORUMA GÜNÜ

( 4 Ekim )

 

AÇIKLAMA -1-

Canlılar dünyası ; insanlardan, bitkilerden, ve hayvanlardan oluşur. İnsanlar eskiden beri hayvanlarla ilgilenmişlerdir. Kütüphanelerimizde içi yalnız hayvan resimleriyle dolu ansiklopedilerimiz de vardır. Bu ansiklopedilerde hayvanların ; özellikleri, beslenmeleri, bakımları, çoğalmaları, hastalıkları ve yararları anlatılır.

Hayvanlar, duyu ve hareket yetenekleri olan canlılardır. Hayvan dostları ilk kez İngiltere'de 1822 yılında bir araya geldiler. Hayvanları korumak, insanların hayvanlara iyi davranmalarını ve hayvanların daha iyi koşullarda beslenme ve korunmalarını sağlamak amacıyla Hayvanları Koruma Birliği'ni kurdular. Yurdumuzda Hayvanları Koruma Derneği 1908 yılında kuruldu. Aynı amaçlı dernekler birleşerek Hollanda'nın başkenti Lahey'de Dünya Hayvanları Koruma Federasyonu'nu oluşturdular. 1931 yılında toplanan bu kuruluş 4 Ekim'i Hayvanları Koruma Günü ilan etti.

İlk çağlarda insanlar, hayvanlardan korkuyorlardı. Hayvanlardan korunmak için evlerini dağların yamaçlarına, kayalıklara kuruyorlardı. Zamanla insanlar hayvanlara yaklaştılar. İnsanlar daha ilk çağda kedi, köpek, at, koyun, sığır, keçi gibi hayvanları evcilleştirdiler. Evcilleşen hayvanlar, insanların yardımcısı oldu. Pek çok kitapta, filmlerde, sahipleri için canını veren hayvan öykülerini okur, izleriz. Hayvanların sahiplerine bağlılıkları, hayvan sevgisinin doğup büyümesine yardımcı oldu. Hayvanları seven insanlar, hayvan hastalıklarını iyileştirmek için çalıştılar. Bugün uygar ülkelerde hayvan hastaneleri kurulmuştur. Veterinerler hayvan hastalıklarını belirleyip iyileştiriyorlar. Hayvan hastalıklarına karşı önlem alınıyor. Hayvanları hastalıklardan korumak için aşı yapılıyor.

Başlıca besinlerimiz olan et, süt, yumurta, yağ hayvanlardan sağlanır. Giyeceklerimizin bir bölümü de hayvanların derisinden, yün ve tüylerinden yapılır. İnsan sağlığı için gerekli olan aşı ve serumun yapılmasında da hayvanlardan yararlanılır. Kafesteki kanaryanın ötüşünü dinlemek, akvaryumdaki balıkları seyretmek bizi dinlendirir. Çiçekten çiçeğe, ağaçtan ağaca dolaşan böcekler, bitkilerin çoğalma olayına yardımcı olur. Çevremizdeki hayvanlardan doğrudan doğruya veya dolaylı olarak yararlanıyoruz. Kuşkusuz akrep, yılan gibi zararlı hayvanlar da vardır. Bu zehirli hayvanlardan kendimizi korumalıyız.

Hayvanları sevenler, insanları daha içten severler. Hayvan dostları mutlu olmayı sevgide ararlar. Hayvanları koruyalım. Hayvanlara eziyet etmeyelim. Hayvanları sevelim. Onlara yardımcı olalım. Hayvanları Koruma Günü'nde öğrendiklerimizi yaşam boyu uygulayalım.

 

AÇIKLAMA -2-

 

            Yeryüzünde pek çok hayvan yaşar. Bunların bir kısmı evcilleştirilmiştir. İnsanlarla birlikte yaşarlar. Evcil olmayanlar, başıboş, kontrolsüz dağ, bayır gezer dururlar.

Hayvanların insanlara faydaları çoktur. Onlardan et, süt, yumurta, yağ, peynir, bal, sucuk gibi besinler elde ederiz. Bazı hayvanların gücünden yararlanırız. Bazılarının derisinden, tüyünden, gübresinden faydalanırız.

            Evin kedisi evdeki zararlı böcekleri ve fareleri yakalar. Köpek evimizi ve hayvanlarımızı korur, bize bekçilik yapar. Tavuğun yumurta ve etinden, horozun sesinden, tüyünden ve etinden faydalanırız. At, eşek ve katır gibi hayvanların gücünden faydalanırız, yüklerimizi taşırlar, arabalarımızı çekerler, bizi de taşırlar. Manda, inek, koyun bize süt, et verir. Öküz tarlamızı, harmanımızı sürer, arabamızı çeker.

            Bilim adamları hayvanlar üzerinde deneyler yaparlar. İnsanlık için faydalı olacak buluşlarını bu deneyler sonunda ortaya çıkarırlar. Hayvanların bu bakımdan insana faydası vardır.

            Bize pek çok faydaları olan hayvanları biz de sevelim ve koruyalım. Onları rahatsız etmeyelim. Yaralı ve hasta olanları hemen veterinere götürelim. Hayvanlara iyi bakıp besleyelim.

            Her yıl Ekim ayının 4.günü "Hayvanları Koruma Günü" olarak kabul edilmiştir. O gün gelince okullarda, radyo ve televizyonlarda hayvanların faydaları üzerinde konuşmalar yapılır. Hayvanlara karşı nasıl davranılması gerektiği anlatılır.

 

 

 

HAYVANLARIN KORUNMASI İÇİN NELER YAPALIM

1-     Zor durumda kalmış hayvanları koruyalım. Onların bakımına yardımcı olalım.

2-     Bakımını üstlendiğimiz hayvanların yiyeceklerini, içeceklerini düzenli verelim. Aşılarını zamanında yaptıralım.

3-     Hayvanlara eziyet edilmesi insanlıkla bağdaşmaz. Öte yandan bu davranış yasalarımıza göre suçtur. Bu suçu işleyenleri uyaralım.

4-     Kuşların, karıncaların yuvalarını bozmayalım. Yumurtalarını almayalım. Avlanma mevsimi dışında kesinlikle av hayvanlarını avlamayalım.

5-     Hayvanları korkutmayalım, ürkütmeyelim. Onlara şakadan da olsa eziyet etmeyelim.

6-     Bakamayacağımız hayvanları eve almayalım. Biz almazsak belki bakabilecek biri alır.

7-  Yiyecek artıklarımızı, özellikle ekmeği, çöplüğe atacağımıza yakınımızda bulunan hayvan besleyicilerine verelim.

8-     Sapanla kuş avlamayalım. Avlamak isteyenlere engel olalım.

 

 

SEVGİLİ ARKADAŞLAR!

Hayvanların, insan yaşamında büyük önemi vardır. İlk evcilleştirilen hayvanın köpek olduğu sanılıyor. Sonraki zamanlarda ise koyun, keçi, at, boğa, tavuk ve kedi gibi hayvanlar evcilleştirilmiştir.

Her canlının, doğadaki dengenin korunmasında bir rolü vardır. Soyları bilinçsizce tüketilen canlılardan sonra, doğada büyük sorunlar yaşanmaya başlamıştır. Artık günümüzde, nesilleri tükenmekte olan hayvanları korumak için büyük gayretler gösterilmektedir.

Sevgili arkadaşlar! Hayvanlara işkence yapmak bir insanlık suçudur. Hayvanlara acımayanların, insanlara hiç acımayacağını söylüyor bilim adamları. Zor durumda kalmış hayvanlara mutlaka yardım etmeliyiz. Kuşların, karıncaların yuvalarını bozmak, yumurtalarını almak çok kötü bir davranıştır. Hayvanları korkutup ürkütmek, sapanla kuş vurmak, şakadan da olsa istemedikleri gibi davranmak da çok kötüdür. Bakımını üstlendiğimiz hayvanların yiyeceklerini, içeceklerini düzenli vermeli, aşılarını

yaptırmalıyız. Yiyecek artıklarını, hayvanlara veya hayvan besleyicilerine vermeliyiz.

Hayvanlara daha iyi davranılmasını sağlamak isteyen İngiliz hayvanseverler, 1822 yılında bir araya gelerek “Hayvanları Koruma Birliği”ni kurdular. Hayvanları koruma amacıyla yurdumuzda açılmış olan ilk dernek, 1908 yılında kurulmuş olan “Hayvanları Koruma Derneği”dir. Dünyadaki hayvan koruma derneklerinin bir araya gelerek oluşturdukları “Dünya Hayvanlarını Koruma Federasyonu”, 1931 yılında yaptığı toplantıda, 4 Ekim gününü “Hayvanları Koruma Günü” olarak ilan etti.

Hayvanları Koruma Günü’nün amacı; hayvanlara karşı sevgi ve acıma duyguları uyandırmak, onları korumak ve haklarına saygı duyulmasını sağlamaktır.

Hayvan sevgisi, insandaki yardımlaşma, iyilikseverlik ve sevgi gibi duyguları geliştirir.
Bugün bir hayvanı sevindirmeye ne dersiniz?
Hoşça kalın, sevgiyle kalın!

(Ev ve Sınıf Etkinlikleri Antolojisi Kitabı)

 

 

 

 

Dünyamız üzerinde bizler bitkiler ve hayvanlarla birlikte yaşarız. Bitkilerden olduğu kadar hayvanlardan da yararlanırız.

Nasıl mı?

Onların etini yeriz, derisinden giysiler yaparız, tüylerinden yün elde ederiz, sütünü içeriz, gücünden faydalanırız.

Hayvanlar, evcil ve vahşi olmak üzere ikiye ayrılırlar. Evcil hayvanlara kedi, köpek, kuş, tavşan örnek verilebilir. Bu hayvanları evlerimizde besleyebiliriz. Fakat vahşi hayvanları arslan, kaplan, timsah gibi evcilleştiremeyiz.

İnsanlar ile hayvanlar arasındaki en önemli fark, insanın düşünme yeteneğinin olmasıdır. Hayvanlar ise içgüdüleri ile hareket ederler. Evcil olan hayvanlar insanlara yakındır ve korunmaya ihtiyaçları vardır.

Hayvanlara zarar vermemeli onları korumalıyız. Hayvanları koruma, sevgiyle başlar. Hayvanları korumak insanlık görevimizdir. Hayvanların da birer canlı olduğunu unutmamalıyız.

 

 

 

Çocuk Olmak

Küçükken bizim köylerde çocuklar hep patik denen ayakkabı, iskarpin karışımı karışımı yazlık naylonlar giyerlerdi. Bu patik çarığa benzer ama çarıktan farklı olarak ayağın üzerinden geçip bileğinin alt tarafına doğru tam aşık kemiğinin altına gelen bir naylon parçası vardı, bu naylon kısmı Kilte denen demirle patiğe birleşirdi. Bu demir o kadar uyduruktu ki patiği giydiğinin 3. günü paslanır ve bu pas ayağının o kısmında pas rengi lekeler yapardı.

Bu leke öyle çabuk geçecek gibi bir şeyde değil di hani. Mesela; patiği giymeyi bıraksan bile bir kaç hafta o pas çıkmazdı. Patiğin özellikleri sadece bunla da sınırlı değildi. Çarığa benzedigi için üzerinde her hangi bir hava deligi bulunmuyordu.Tabii ki Çukurova 'da yaz günü naylon ve kapalı bir ayakkabı varii olan bu nesnede ayakların durumunu tahmin edersiniz. Ben o sıcak yaz günlerinde ayakkabımı her çıkarışta aklıma babaannemin çamaşır yıkadığında ellerinin aldığı o şekile benzetirdim ayağımı.

Elleri de benim ayağım gibi buruş buruş ve bembeyaz olurdu babaannemin. Aramızda bir fark vardı sadece benim ayağımın patiğin içindeki kısmı bembeyaz diğer tarafı kısmen güneşten ve çoğunlukla toz ve kirden simsiyah olurdu. Kadirli 'den tatil için köye geldiğimde ilk işim Büyükbabam'a bana bir patik aldırmak için baskı yapmak olmuştu. Çünkü biliyordum ki büyükbabam beni kırmazdı, ne de olsa onun ismini taşıyordum. Bunu hep kullandım çocukluğum boyunca, belki şimdi bile kullanıyorumdur, kısıtlı zamanlarda bile olsa görüştüğümüzde.

Ve nihayet köyümüzün müdavim çerçisi Mahmut Emmi yürümeye bile mecali kalmamış atıyla köyümüze geldi. Koşarak büyükbabamı çağırdım birlikte çerçiye (çerçici derdik) gittik. Bana beyaz bir patik aldık.Tam o sırada köydeki arkadaşlarımın beni alelacele çağırdıklarını duydum, koş diyorlardı bana, koş. Ben de koşarak yanlarına vardığımda hep bir ağızdan gökyüzündeki leyleklere "LEYLEK YUVANA YILAN GİRMİŞ"diye bağırdıklarını duydum. Ne olduğunu anlayamamıştım, Mustafa bana sen de bağırsana diyordu. "Ben de bağırınca ne olacak ki?"dedim. "Böyle bağırınca leylekler hemen hızla uçup evine giderler"dedi. Ben de onlara katıldım, hep bir ağızdan bağırıyorduk "LEYLEK YUVANA YILAN GİRMİŞ" diye.

Gerçekten de bizi duyan leylekler bir tek daire çizdikten sonra kararlı ve çok daha hızlı bir şekilde bir yöne doğru uçarak uzaklaşıyorlardı. Belki sesimizden ürküyorlardı? Kimbilir belki de dediğimizi anlıyorlardı. Bu nerden mi aklıma geldi?Arkadaşlarla Sapanca Gölü'nün kıyısında hafta sonunu geçirmeye gittik. Orda, gökyüzünde göç eden leylekleri gördüm. Bir grup leylek nasılda beni alıp nerelere ve hangi zamanlara götürmüştü. Bağırmak istedim aslında yine "LEYLEK YUVANA YILAN GİRMİŞ" diye, ama bağıramadım, bağırsam kimse beni anlamayacaktı, anlasa bile acaba bu cümle çocukluğumdaki kadar güzel gelirmiydi ki bana?

Ali Altınok

 

 

 

4 Ekim.. Onların Günü...

Onu eve getirdiklerinde, bir kadife topağı halinde, çamaşır sepetinin içinde uyuyordu.Sonra yavaşça çıkarıp yere bıraktık.Bacakları titriyordu. Üç haftalık bir bebekti henüz. Nasıl merdivenleri çıkabilirdi ki?İki elimizle, bütün bedenini kavrayarak, yavaşça basamakları çıkmasına yardım ediyorduk.Tam beş gün sonra bu işi tek başına yapmayı başarmıştı.

İlk gece epeyce ağladı. Annesini arıyordu şüphesiz.O uyumadı, bizde uyumadık. Başını okşadıkça susuyordu.Sonuçta bizimle beraber olmanın güvencesi içinde uyumayı öğrendi.

Evde bir de 10 yaşındaki kedimiz vardı. Hakimiyetini ve kişiliğini kabul ettirmenin gururu içinde bizi kullanır, keyfince yaşar dururdu.Tekir di adı. İlk gün bu yeni gelen yaratığı hayretle süzdü. Sonra bize baktı ve anladı ki, bu da evin kıymetlilerinden birisi olacak..”Kedi Köpek Gibi..” lafını yalanlarcasına birbirlerine kolayca alıştılar.

Yavrunun adı Barones oldu. Sanki bu sıfatın bütün özelliklerini üzerinde toplamıştı..Barones, geceleri bizimle uyur, gündüzleri de, Tekir ablası ile koşturur dururdu. Ezkaza bir kedi veya bir yabancı açık kapıdan başını uzatacak olsa, ikisi birden hücuma geçer ve evlerini korurlardı.Günler geçtikçe, Barones’in o iri sesi, düşmanları kaçırmaya yeter olacaktı..

Bugün 4 Ekim. Hayvanları Koruma Günü.Kutsal kitaplarda E ş r e f – i M a h l u k a t olarak tarif edilen ,”En şerefli yaratık” anlamındaki insanın, diğer yaratıklara ettiklerinin gözden geçirileceği gün diyebilirmiyiz bu güne? Veya pişman olunması gereken gün desek nasıl olur?

İnsanların, hayvanlardan daha akıllı ve uyanık olması, onların yaşama alanlarını daraltmak, her şeyi kendi çıkarlarına göre ayarlamak ve onlara acı çektirmek hakkını verir mi ?

Çoğu kez doğal yaşamlarından koparıp çalıştırmak, onlarla eğlenmek, etinden, sütünden, derisinden, tırnağından, sevgisinden ve yeteneklerinden yararlanıp karşılığında lütfen bir lokma ekmek, bir barınak vermek Sömürü değil de nedir?Ve bütün bunlar, şerefli olarak nitelenen insanda, olması gereken davranış biçimleri midir?

Dünyamızı tüm yaratılmışlarla birlikte paylaşmak, herkesin hakkını tanımak varken, her şeye, önce kendisinin ,sahip olma eğilimini, o, doymak bilmez açgözlülüğüne verin olsun, bitsin...

İnsanı diğer mahlukattan ayıran ve onu insan yapan tüm güzel vasıfların, yüz kızartıcı boyutlara ulaştığını görmek, umutlarımızı söndürmesin.Tanrı, insanlardan umudunu kestiği ve hayal kırıklığına uğradığı için Musa’yı cezalandırmış ve onu ,Kutsal Topraklara girmekten Vaat edilmiş Kenan diyarına kavuşmaktan men etmişti.Umudumuzu kesmiyoruz ama “Neden? Neden hayvanlar bu kadar iyi de insanlar?” demekten kendimizi alamıyoruz.

Sabahın ilk ışıkları panjurlardan süzülürken, ılık bir nefes okşar yüzümü.. Ve sabırsız bir sesli esneyişle açarım gözlerimi..Bir çift kadife göz, sanki yüzüme değil de, taa kalbime bakar. Elimin altında bir kadife yığını yuvarlanır durur.Sevinir beni uyandırdığı için..

Bugün 4 Ekim.Hayvanları koruma günü.Neden senede bir gün? Benim için her gün.. Hiç değişmedi ki, Yine onun sıcak nefesi ve uyanır, uyanmaz ruhuma bakan bir çift SEVGİ...

Bakmayın siz bileğimin Barones’in ağzında hafif, hafif gevelendiğine.. “Haydi kalk artık” diyor. Ve ben, sarılıyorum ona. Yüzümü göğsüne gömüyorum.İki patisini boynuma doluyorum.O kadife gözlerine bakarak “İyi ki insan değilsin..İyi ki köpeksin Balones..Seni çok seviyorum .İyi ki..” diyorum.

 

 

 

 

RENGİN

Beyaz kedim,

Siyah kedim,

Sarı kedim,

Adı "Rengin" olsun dedim.

 

Rengin ablamın adıdır;

O şimdi kızacak bana,

Fakat öğretmenim söyledi ya?

Rengin demek renkli demek,

 

Bunda ne var gücenecek ?

Lâkin ablam,

Rengin ablam.

Hain ablam.

 

Sofra başında dün akşam,

Astı bana çehresini.

Belki biraz hakkı vardı,

Çünkü Rengin onun adı,

 

Fakat ne var gücenecek;

Rengin demek, renkli demek;

Benim kedim de üç renkli,

Hem de benekli.

 

Beyaz kedim,

Siyah kedim,

Sarı kedim,

Adı "Rengin" olsun dedim.

Tevfik FİKRET

 

YARARLI HAYVANLAR

Çevremizde dolaşır,

Çeşit çeşit hayvanlar.

Bizlere pek çoğunun,

Sayısız yararı var.

 

Kedi, fare yakalar,

Bazen de eğlendirir.

Kuşlar ötüşleriyle,

İç açar, neşe verir.

 

Sadık köpeklerimiz,

Bekçidir bahçemizde.

Kümes hayvanları çok

Yarar, beslenmemize.

 

İnek, koyun süt verir,

Doyarız etleriyle.

Koyun, keçinin yünü,

Bizi ısıtır böyle.

 

At, sığır, keçi de pek,

Faydalı yaratıklar.

Bir de deniz ürünü,

Taze, güzel balıklar.

 

Vefa ÇAĞAN

KUŞLARLA

        Kuşlar uçar,

        Ben koşarım;

Onların kanatları var,

Benim kanadım kollarım.

Kuşlar kanadını çırpar,

Ben de kolumu sallarım…

Uçun kuşlar, uçun kuşlar;

Hepinizle yarışım var!

 

        Uçtu kuşlar,

        Bende koştum;

Koştum yarı yola kadar;

Ta önüme bir uçurum

Çıktı, orda kaldım naçar.

Yoo, çekemem öyle kurum!

İsterseniz, haydi tekrar

Yarışırız…Uçun kuşlar!

Tevfik FİKRET

 

KUZUM

Mini mini bir kuzum var,

Çayırlarda gezer oynar.

Hep arkamdan koşar, gelir,

Yaramaz pek neşelidir.

 

Yanından ayrılsam biraz,

Hemen yanık yanık meler.

Kırdaki otlara doymaz,

Daha ister neler neler.

 

Şeker, arpa, fıstık, üzüm,

Çok bilmiştir iki gözüm.

Dr. Ali Rıdvan UNAR

 

 

SERÇELER

Bir gün gelir, geçer bu geceler

Tırtıllar tırmanır yapraklara

 

Damla damla sızmaz dudaklara

Kalbin kaynağından bu heceler

 

Alnı işleyerek düşünceler

Gözyaşı döker zambaklara

 

Ve üşüşür olgun başaklara

Akşamın dallarından serçeler.

Ahmet Muhip DIRANAS

KEDİM

Ne güzel bir kedisin,

Mırıl mırıl edersin.

Gözlerin ateş saçar,

Seni gören fareler kaçar.

 

Kuyruğunu sallarsın,

Delikleri koklarsın.

Sen de olmazsan eğer,

Evlerde hep fare gezer.

Arife HANCI

 

 

 

 

 

TEKİR İLE MİNİK KUŞ

Tekir kedi acıkmış,

Bir ağaca tırmanmış,

Avını düşünerek,

Beklemeye başlamış.

 

Biraz sonra kuş gelmiş,

Kediye "cik, cik" demiş,

Tekir ona acımış,

Minik kuşu yememiş.

Ülker ORDU

LEYLEK

Akşam oldu, sen de yuvana döndün

Ayrı ayrı doyurdun yavrularını.

Artık rahatsın Hacı Leylek

İstediğin gibi takırdatabilirsin

gagalarını!

Hep yollarda mı geçecek ömrün ?

Yazın burda,

Kışın başka yerdesin..

Yuvandan ayrılacağın için mi

Böyle düşüncelisin ?

Nasıl dayanıyor o uzak yola

Zayıf vücudun ,

İnce, uzun bacakların ?

Söyle hangi memlekette geçirecek

O güzelim yazı, yavruların ?

Yalnız biz değiliz seni seven

Bak, ne kadar üzülüyor gidişine

Şu çiçekten çiçeğe konan kelebek.

Baharı erken getir bahçemize

Olmaz mı Hacı Leylek ?…

Şükrü Enis REGÜ

 

GÖÇMEN KUŞLAR

Gittiniz hep dizi dizi,

Bıraktınız ülkemizi,

İlkbaharda gene gelin,

Unutmayın sakın bizi.

 

Gelmeden kış, yağmadan kar,

Gidin, gidin güzel kuşlar,

Uzak güney illerinde,

Bol yiyecek, bol güneş var.

 

Türkülerle gidersiniz,

Kim gösterir size yol, iz ?

Ürkütmez mi kalbinizi,

Yüce dağlar, coşkun deniz ?

 

Gökte olup sıra sıra,

Kayboldunuz ufuklarda,

Göçmen kuşlar, güzel kuşlar,

Yine gelin ilkbaharda!…

Zeki TUNABOYLU

 

NE GÜZELDİR HAYVANLAR

Evimizde yaşarlar,

Elimize bakarlar,

Türlü işe yararlar,

Evcilleşmiş hayvanlar.

 

Ne güzeldir tavuklar,

Folluk dolu yumurtalar,

Hep bal yapar arılar,

Ne güzel şu hayvanlar.

 

Sütlerini içeriz,

Kimisine bineriz,

Öküzle çift süreriz,

Yararlıdır hayvanlar.

 

Kılları var, yünü var,

Süzgün bakar mandalar,

Kedi, eşek ve atlar,

Ne güzel şu hayvanlar.

 

Arabaya koşarız,

Uzun yollar aşarız,

Güçlerine şaşarız,

Ne güzel şu hayvanlar.

 

Ormanları süslerler,

Gece, gündüz öterler,

Bize, dostluk ederler,

Çok tatlıdır, hayvanlar.

Hasan ŞEN

 

 

GÜZEL SÖZLER

·        Karıncadan ibret al, yazdan kışa hazırlan.

·        Kedi beslemeyen, fareleri besler.

·        Arı bal alacak çiçeği bilir.

·        Hayvanlar en uysal dostlarımızdır.

·        Hayvanlar sevildiğini bilir.

 

 

DÜNYA ÇOCUK GÜNÜ

( Ekim ayının ilk Pazartesi günü )

 

AÇIKLAMA -1-

 

Ekim ayının ilk Pazartesi günü Dünya Çocuk Günü' dür. Çocukların iyi yetiştirilmesi ulusların ortak sorunudur. Bu ortak sorun için ilk çalışmalar 1923 yılında başladı. İsviçre'nin Cenevre kentinde toplanan kırk ülkenin delegeleri Uluslararası Çocukları Koruma Birliği'ni kurdular. Uluslararası bu kuruluş, Birleşmiş Milletler Örgütü' nün kurulmasını izleyen yılda UNICEF' e dönüştü. UNICEF, "Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu"nun kısaltılmış adıdır. Birleşmiş Milletler Örgütü 1954 yılında oybirliği ile Ekim ayının ilk pazartesi gününü Dünya Çocuk Günü olarak kabul etti.

Dünya Çocuk Günü evrenseldir. Birleşmiş Milletler Örgütü' ne üye bütün ülkelerde aynı günde kutlanır. Üye ülkelerin radyo, gazete ve televizyonlarında bu günün önemi anlatılır. Çocukların bakım ve korunmasının gerekliliği üzerinde durulur.

Çocuklar yarının büyükleridir. Geleceğin yöneticisi ve güvencesidirler.

İnsanlığın mutluluğu, dünyamızın güzelleşmesi, çocukların korunmasın, iyi yetişmesine bağlıdır. Barış içinde yaşamak, güzellikleri paylaşmak, eğitimle olur. Dünya Çocuk Günü çocuklar arasında ortak duygular oluşmasını, ulusların barış içinde yaşama özlemlerinin pekişmesini amaçlar. Bu amacın gerçekleşmesi için Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 1959 yılında daha iyi bir yaşam, mutlu bir çocukluk dönemi için Çocuk Hakları Bildirisi' ni yayınladı.

Ülkemizde çocuklara sağlık hizmeti götürmek amacıyla çocuk hastaneleri açılmıştır. Çocuk yaşta suç işleyenlerin iyiye yöneltilmesi için Çocuk Islahevleri kurulmuştur. Büyük yerleşim merkezlerinde çocuk bahçeleri vardır. Çocukların yararlandığı çocuk kitaplıkları kurulmuştur. Öte yandan anasız, babasız çocukların korunması, bakımı, barındırılması için Çocuk Esirgeme Kurumu ve Yetiştirme Yurtları açılmıştır.

Dünya Çocuk Günü'nde okullarda, sınıflarda günün anlam ve önemi üzerinde durulur. Dünya Çocuk Hakları ve Türk Çocuk Hakları Bildirileri okunur. Bildirilerde belirlenen belli başlı haklar konusunda açıklamalar yapılır.

 

 

DÜNYA ÇOCUK HAKLARI BİLDİRİSİ

 

1-       Her çocuk bu bildiride belirtilen haklardan yararlanmalıdır. Hiç bir çocuk ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal inanç nedeniyle ayrı tutulamaz.

2-       Her çocuk korunacak ve özel bakım görecektir. Çocuğun iyi koşullar altında, zihnen, bedenen gelişmesi sağlanacaktır. Buna ilişkin düzenlemeler yasalarla güvence altına alınacaktır. Bu amaçla hazırlanacak yasalarda çocuk yararına olacak durumlar göz önünde tutulacaktır.

3-       Her çocuk doğduğu andan başlayarak isme ve yurttaşlığa hak kazanmalıdır.

4-       Çocuk, sosyal güvenlikten yararlanmalıdır. Sağlıklı büyüyüp gelişmesi için gereken her çaba gösterilmelidir.

5-       Sakat çocuklar için özel bakım ve eğitim uygulanmalıdır.

6-       Çocuktan sevgi esirgenmemelidir. Ailesi olmayan ve yoksul çocuklara özel ilgi gösterilmelidir.

7-       İlkokul eğitimi parasız ve zorunlu olarak çocuğa sağlanmalıdır. Çocuklar genel bilgilerini arttıracak, yeteneklerini geliştirecek toplumsal sorumluluklar yüklenecek biçimde eğitilmelidir. Çocuğun eğitiminden sorumlu kişiler eğitime, öğretime ayrı bir özen göstermelidir. Çocuk; bir tür eğitim olan oyun oynamak ve dinlenmek olanaklarına sahip olmalıdır. Yöneticiler çocuklara bunları sağlamalıdır.

8-       Sosyal yardım ve korunma konusunda çocuk ilk düşünülen olmalıdır.

9-       Çocuk her tür kötülük ve sömürüden korunmalıdır. Çocuk, her ne biçimde olursa olsun alım satım konusu olmamalıdır.

10-    Çocuk ırk, din ve insanlar arasındaki ayrılık yaratan baskılardan titizlikle korunmalıdır.

 

 

 

TÜRK ÇOCUK HAKLARI BİLDİRİSİ

 

                Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Bildirisi'nin ışığı altında Türk Çocuk Hakları Bildirisi hazırlandı. Bu bildiri 28 Haziran 1963 günü UNESCO Türkiye Milli Komisyonu 7. Genel Kurulunda kabul edildi.

1-       İyi bakım, iyi yetiştirilme ve çocuğa uygun bir eğitim, her yerde ilgi, sevgi ve yardım görme her Türk çocuğunun hakkıdır. Resmi, özel her kurum, her yurttaş bu çocuk hakkını tanımak, eldeki olanaklarla onu gerçekleştirmek yükümlülüğündedir. Sıkıntı içinde bulunan çocuğun kurtarılmasına öncelik verilir.

2-       16 yaşından önce hiç bir çocuk resmi öğrenimden alıkonularak özel işlerde çalıştırılamaz. Hiç bir şekilde sömürülemez.

3-       Her ana baba çocuğuna bakmak, onu bilgili, becerili ve en iyi şekilde yetiştirmekle yükümlüdür. Orta dereceli öğrenime devam etmeyen, edemeyenlerin gerekli bilgi ve becerileri kazanmaları için devlet kurslar açar. Ana babanın yeterli olmadığı durumlarda bu görev çocuğun birinci derece yakın akrabalarına ve devlete düşer.

4-       İlköğrenimden sonra orta dereceli okullara devam etmeyenler, edemeyenler için teknik, tarımsal bilgi ve beceri kazandıran kurslar açılması ve bu kurlardan çocukların yararlanması için Milli Eğitim Bakanlığı, Belediye Başkanlığı ve muhtarlar işbirliği yapmakla yükümlüdür.

5-       Sakat ve uyumsuz çocukların iyileştirilmeleri, yaşama zorluğu çeken çocukların kurtarılmaları, durumlarına uygun bir meslek için kendi yaşamlarını kazanacak derecede başarılı ve güçlü yetiştirilmeleri ana baba ile birlikte devletin ve bu amaçla kurulmuş örgütlerin ödevidir.

6-       Çocuğun korunması ile ilgili yasalar öncelikle hazırlanıp çıkarılmalı, geciktirilmeden uygulanmalıdır.

 

 

AÇIKLAMA -2-

 

Bugün küçüğüz. Ama yarın büyüyeceğiz. Okuyup ailemize. Milletimize ve devletimize faydalı insanlar olacağız. Subay, doktor, avukat, öğretmen, hakim, mühendis, memur, tüccar olup, yurdumuza hizmet edeceğiz.

Henüz küçük olduğumuz için, her ihtiyacımızı annemiz ve babamız karşılar. Babamız dışarıdaki ihtiyaçlarımızı karşılar. Annemiz bize bakar, yiyecekleri pişirir, giyeceklerimizi diker ve onarır. Annesiz ve babasız çocuklara "Çocuk Esirgeme Kurumu" bakar.

Bir ülkenin geleceği için, çocuk çok önemlidir. Gelecekte büyüyecek olan bu çocuk, vatanına hizmet edecektir. Ailesine yardımda bulunacaktır. Bunun için, çocukların sağlıklı büyümeleri ve eğitilmeleri gerekir. Ahlaklı, dürüst, vatansever olarak yetiştirilen insanlar, vatanları için bir teminattır.

Cumhuriyet döneminde, yüce Atatürk'ün emriyle, Türk çocuklarının en iyi şekilde yetiştirilmesine çalışıldı. Sağlığına, eğitim ve öğretimine önem verildi. Çocukların okumaları için her kademede okullar açıldı. Çocuk bakım evleri, doğum evleri, çocuk hastaneleri, çocuk yuvaları kuruldu. Yardım kurumları eliyle kimsesiz çocuklara yardım edilmektedir. Okullarımızda çocukların eğitimi ve sağlığı üzerinde çok dikkatlice durulur. Anne, baba ve öğretmenler bizim çok iyi bir insan olarak yetişmemiz için uğraşırlar. Biz de, bu emekleri boşa çıkarmayalım. Çok çalışalım. Büyüklerimizin sözünü dinleyelim. Herkesle iyi geçinelim. Yoksul, kimsesiz arkadaşlarımıza yardım edelim.

Çocukların kıymetini bilen, onlara önem veren milletler, iyi bir neslin yetişmesi için çalışırlar. Okullar, çocuk tiyatroları, çocuk kütüphaneleri, çocuk parkları ve bahçeleri yaparak, çocukların en iyi biçimde yetişmelerini sağlarlar.

Gazete, dergi, kitap, çeşitli çocuk yayınları, çocukların eğitim, öğretim, kültür ve bilgi bakımından gelişmeleri için çıkarılır. Radyo ve televizyonlarda çocuklar ile ilgili programlar düzenlenir.

                Atatürk, hiç bir milletin yapmadığını Türk çocukları için yaptı. En büyük bayramımız olan 23 Nisan Milli Egemenlik Bayramı'nı bize armağan etti. Bugün bu bayram, çocuk bayramı olarak kutlanıyor. Vatanımızı düşmandan kurtaran Atatürk, Türk çocuklarından vatansever olmalarını ister. Vatanın bir karış toprağını bile canları pahasına da olsa kimseye vermemesini, gerektiğinde seve seve canlarını vermelerini ister. İyi birer yönetici olarak yurdumuzun yücelmesine ve kalkınmasına yardımcı olmalarını ister.

                Çocuklara önem veren milletler, Ekim ayının ilk Pazartesi gününü "Dünya Çocuk Günü" olarak kabul etmişlerdir. Bu günde çocukların iyi yetişmeleri ve korunmaları üzerinde durulur. Kimsesiz çocuklara yardımlar yapılır. Çocukların iyi birer insan olarak yetiştirilmelerine uğraşılır. Irk, dil, din farkı gözetilmeden bu yardım yapılmalıdır.

 

 

 

Dünya Çocuklarının Acıklı Haritası
Çocuk Vakfı 4 Ekim Dünya Çocuk Günü nedeniyle dünya ve Türkiye ölçekli çocukların durumunu gösteren bir rapor hazırladı. Dünya Çocuklarının Acıklı Haritası başlığı altında düzenlenen raporda yer verilen çarpıcı bilgi ve gerçeklerden bazıları şöyle:
Dünyanın 5 kıtasında 2 milyar 700 milyon çocuk yaşıyor.
Doğan her çocuktan biri kayıt dışı kalıyor.
15-18 yaş arası doğum oranlarında artış gözleniyor.
18 bini ishalden olmak üzere günde 35 bin çocuk ölüyor.
800 milyon çocuk yeterli beslenemiyor.
400 milyon çocuk temiz su içemiyor.
170 milyon çocuk yetersiz beslenmeden dolayı büyüme ve gelişme bozukluğu içinde büyüyor.
Yoksul ortamlarda yaşayan çocuk sayısı 1 milyar.
Önlenebilir veya tedavi edilebilir hastalıklardan dolayı her yıl ölen çocuk sayısı 4 milyon.
Gelişmekte olan ülkelerde 5 yaşın altındaki 200 milyon çocuk mutlak yoksulluk sınırının altında yaşıyor.
Çocuk ölüm oranları aynen devam ederse 2000'li yıllarda 175 milyon çocuk ölebilir.
Acil önlem alınmazsa 2010 yılına kadar 1 milyon 100 bin çocuk AIDS kurbanı olabilir.
6-11 yaş arası hiç okula gitmeyen çocuk sayısı 140 milyon.
Her 100 çocuktan 24'ü okuma-yazma bilmiyor.
Gelişmekte olan ülkelerde yaşayan, hemen hemen üçte ikisini kız çocukların oluşturduğu eğitim çağındaki 130 milyon çocuk eğitimden yararlanamıyor.
1 milyardan fazla insan 21. yüzyıla adını bile yazamadan girecek.
1 milyar çocuk sağlıklı ev ortamından uzakta büyüyor. 20 milyon çocuk evsiz, 7 milyonu mülteci.
Savaşlar yüzünden sakat kalmış çocuk sayısı 6 milyon. Ve yine savaşlar yüzünden 16 milyon çocuk psikolojik travma geçirdi. Savaşlarda ölen çocuk sayısının asker sayısından daha fazla olduğu süreç devam ediyor. 30 ülkede 300 bin çocuk silah altında.


Türkiye çocuk haritasında çocukların durumu ise şu bilgilerle özetleniyor:
Türkiye'nin 0-8 yaş arası çocuk sayısı 28 milyon.
Türkiye'nin 1999 çocuk haritasının en hassas bölgesini deprem çocukları oluşturuyor.
Depremden birinci derecede etkilenen çocuk sayısı 400 bin civarında.
Türkiye'de her yıl 1 milyon 360 bin bebek doğuyor.
Bebek ölüm hızı binde 42. 5 yaş altı ölüm hızı ise binde 50.
Her 4 çocuktan 1'i hiçbir sosyal güvencesi olmadan çalıştırılıyor.
Kimsesiz çocuk sayısı 700 bin.
SHÇEK'in himaye ettiği çocuk sayısı 21 bin.
20 bin çocuk sokakta yaşıyor.
Çocukların yüzde 72'si anne-baba, yüzde 22'si öğretmen dayağı yiyor.
Her 3 çocuktan 1'i istismara uğruyor.
Çocuk istismarının yüzde 91'i psikolojik, yüzde 63'ü fiziksel, yüzde 38'i cinsel ve yüzde 9'u ise ihmalden kaynaklanıyor.
Çocuk intiharları karnemize, ilk rakamlar yazılmaya başlandı.
9 milyon 300 bin çocuk yoksulluk düzeyinde yaşıyor.
Her 100 çocuktan 29'u okula gitmiyor.
Türkiye'de her 100 çocuktan 21'i okuma-yazma bilmiyor.
Özürlü çocuk oranı yüzde 9.
Türkiye'nin en yoksul çocukları Doğu, İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde büyümeye çalışıyor.


Çocuk Vakfı Başkanı Mustafa Ruhi Şirin, 4 Ekim Dünya Çocuk Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, ülkemizde ve dünyadaki çocukların çok azının sorunlarının en aza indirildiğine dikkat çekerek, çocuk haklarının çok yönlü ihlal edildiği bu yüzyılın sonunda çocuğa ve çocukluğa bakışın yeniden ele alınması gerektiğini vurguladı.
Mutlu bir çocukluğun yaşanabilmesi için önümüzdeki bin yılda bu konuda çocuk politikaları oluşturmak gerektiğinin altını çizen Şirin, açıklamasında şu görüşlere yer verdi: "Çocuk yüzlü bir dünyayı kurmak amacıyla çocukta ve çocuk gerçeğinde buluşmamız gerekiyor. Bütün dünya çocukları için ortak iyiye yönelik toplumsal çocuk projesi çocuğu merkeze almadıkça çocuk sorunları çözülemeyecektir."

 

 

ŞİİRLER

 

 

     DÜNYA ÇOCUK GÜNÜ

Dünya çocuk gününde,

Neşeliyiz hepimiz.

Bizi mutlu yapana,

Çok teşekkür ederiz.

 

Evet bugün küçüğüz,

Yarın büyüyeceğiz.

Sizin işlerinizi,

Bizler yürüteceğiz.

 

"Çocuk umuttur" diye,

Büyük Ata'ma minnet!

Bekliyoruz sizlerden,

Himaye, sevgi, şefkât.

                   Hayriye GARİBOĞLU

 

                     ÇOCUK

Çocuk deyip geçmeyin,

Onun da dünyası var.

Güzel- çirkin seçmeyin,

Her çocuk şefkât arar.

 

Bir kez düşün kendini,

Çocuktun daha önce.

Eksik etme sevgini,

Bir küçüğü görünce.

 

O, yuvada bir çiçek,

Sonra meyve verecek.

Toplum doğacak ondan,

Ülkemiz yükselecek.

               İbrahim ŞİMŞEK

 

ÇOCUK

Çiçek olur açılır,

Koku olur saçılır,

Ondan vaz mı geçilir ?

          Çocuk evin şenliği,

          Yurdun egemenliği,

Kuş olur dalımızda,

Tat olur balımızda,

Ak akçe elimizde,

          Çocuk evin şenliği,

          Yurdun egemenliği,

Çocuk baş tacımızdır,

Şifa ilacımızdır,

Tükenmez gücümüzdür,

          Çocuk evin şenliği,

          Yurdun egemenliği,

                      Tarık ORHAN

 

                ÇOCUK

 

Oynayın çocuklar tutun el ele

Sevinç neşe ile dolanın gezin,

Bu eşsiz vatanı bezeyin güle

Şanlı bayrağımız göğe yükselsin,

Atatürk yoludur yolunuz sizin.

 

Milletin baş tacı, milletin kolu

Yarının büyüğü olan çocuklar,

Sizin tuttuğunuz ışıklı yolu,

Gördükçe kalbimiz gururla dolu,

Pembeleşsin yurtta bütün ufuklar.

 

                   Ali Osman ATAK

 

 

 

BİR ÇOCUK BAHÇESİNDE

Çocuklar beni de alın içerinize,

Ben de güzel oyunlar oynamayı bilirim,

Çocuklar, imreniyorum şimdi size,

Yıllar oluyor ki kırıldı çemberim.

 

Benim de devleri vardı masallarımın,

Keloğlan kahramanıydı sihirli dünyamın,

Periler uyurdu altında kiraz dallarının,

Bir çini kadar zengindi içi dünyamın.

 

Benim de sapanlarım vardı söğüt dalından yapılı

Benim de kuşlarım vardı kafessiz ve şen,

Bir güzel evim vardı ki altın kapılı,

Benim de bir annem vardı ağlarken gülen.

 

Ceyhun Atuf KANSU

 

DÜNYA ÇOCUKLARI

Yaşamak gerekiyorsa eğer,

Bir çocuk oyunu kadar renkli olsun.

Dünyayı kardeşlik dallarında,

Uçan kuşlar doldursun.

Sen dargınlık ağacı barış ve yemiş ver.

 

Birleşiniz bütün dünya çocukları,

Kalp kırılmadıkça sürüp gider oyun.

Yorulunca bir dost sesiyle uyuyun,

Sabah, kalbinize örtsün şafakları…

 

Tanrım yorgunluktan koru bu ayakları,

Bu küçük ayaklar böyle hep beraber

Oraya, o kardeş bayramına gider

Kucaklaşır bütün dünya çocukları.

 

          Ceyhun Atuf KANSU

 

 

BEN DE BİR ÇOCUĞUM

Ben de bir çocuğum, diğerleri gibi,

Şefkatle öpülmek, sevilmek isterim.

Ellerimde tutsun büyüklerim,

Annesinin yanında bir çocuk görsem,

Kederle dolar, yaşlı gözlerim.

Ben de bir çocuğum diğerleri gibi,

Neşeyle dolup gülmek isterim.

Bir sevgi denizinde,

Açılmak sonsuza doğru.

Ninnilerle, türkülerle büyümek,

Bayramların bayram olduğunu bilmek,

Her çocuk gibi benim de hakkım.

Sıcak bir yuvadır düşlerim,

Ne olur, beni de görün,

Beni de sevin büyüklerim.

Arife HANCI

 

BİR DÜNYA BIRAKIN

Oynaya oynaya gelin çocuklar

El ele, el ele verin çocuklar.

     Bir vatan bırakın biz çocuklara

     Islanmış olmasın göz yaşlarıyla.

Bir bahçe bırakın biz çocuklara

Göklerde yer açın uçurtmalara.

     Oynaya oynaya gelin çocuklar

     El ele, el ele verin çocuklar.

Bir barış bırakın biz çocuklara

Ulaşsın şarkımız güneşe ve aya.

     Oynaya oynaya gelin çocuklar

     El ele, el ele verin çocuklar.

Bir dünya bırakın biz çocuklara

Yazalım üstüne sevgili dünya

     Oynaya oynaya gelin çocuklar

     El ele, el ele verin çocuklar.

                   Adnan ÇAKMAKÇIOĞLU

 

BEBEK

Evimize neden geldi bu bebek
Küçücük burnu, ağzı, elleri
Kıpkırmızı yanakları var
Ağlayıp duruyor sabahlara kadar.

Daha bilmiyor konuşmasını,
Korkuyor kundaktan çıkmaktan
Durmadan ninni istiyor canı.
Uykusunda gülüyor bazen

Artık benimde bir kardeşim var
Ne iyi insanın bir kardeşinin
Yarın oda benim gibi, güler yüzlü olması.
Kocaman bir çocuk olacak.

O zaman bütün defterlerimi, kitaplarımı
“Hepsi senin olsun” diye
O’na vereceğim.
Sonra bir sabah elinden tutup
Okula götüreceğim...

DÜNYAYI BİZE VERSELER

Neler yaparız, neler
Yeni baştan yaratırız,
Sevgiyle donatırız
Dünyayı bize verseler.

Kara, sarı, ak
Kızılderili demeden
Biz çocuğuz, anlaşırız,
Sevgiyi paylaşırız,
Gerçek dostluk yaratırız
Neler yaparız neler
Dünyayı bize verseler.

Bütün dünyayı çiçekle donatırız,
Bütün çiçekleri oyuncak yaparız,
Güzel bir dünya onları da etkiler,
Savaşamaz büyükler.
Neler yaparız, neler,
Dünyayı bize verseler.

 

 

 

GÜZEL SÖZLER

·                     Çocuk bugünün yarını, yarının umududur.

·                     Çocuğuna değer veren uluslar ölmez.

·                     Bugünün çocuğu, yarının büyüğüdür.

·                     Çocuk, ulusun en kutsal varlığıdır.

·                     Çocuk, yuvanın mutluluğudur.

 

 

 

SEVGİLİ ARKADAŞLAR!

Ekim ayının ilk pazartesi günü bütün dünyada çocuk günü olarak kutlanır. Çocuk sorunları ilk kez, 1923 yılında İsviçre’nin Cenevre kentinde yapılan bir toplantıda tartışılmıştır.

Bu toplantıda “Uluslararası Çocukları Koruma Birliği” adıyla bir birlik kurulmuş ve benimsenen çocuk hakları, “Cenevre Bildirisi” adıyla yayınlanmıştır. Daha sonra bir çok ülkede, “Çocuk Esirgeme Kurumları” kurulmuştur.

1946 yılında yapılan, ikinci uluslar arası toplantıda çocuk hakları daha da geliştirilmiştir. 1953 yılında ise çocuk sorunlarıyla ilgilenme görevi, “UNİCEF”e verilmiştir. UNİCEF, Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu’nun kısaltılmış adıdır. 1954 yılında yapılan UNİCEF toplantısında, Ekim ayının ilk pazartesi gününün Dünya Çocuk Günü olarak kutlanması kararlaştırılmıştır.

Ülkemiz çocuklara hak tanıyan ilk ülkelerdendir. Ne yazık ki günümüzde, kimsesiz ve bakıma muhtaç çocukların sayısı hızla artmaktadır. Her köşe başında rastladığımız ve “Sokak Çocukları” dediğimiz binlerce çocuk, bakıma, sevgiye ve ilgiye muhtaçtır. Bu çocuklara yardım en önemli görevlerimizden olmalıdır.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 1959 yılında çocuk hakları bildirisini yayınladı. Bu bildirideki en önemli ifadeler şöyledir;

1. Hiçbir çocuk, ırk, renk, cinsiyet, din, dil, siyasal inanç nedeniyle ayrıma tabi tutulamaz.
2. Her çocuk korunacak ve özel bakım görecektir.
3. Her çocuk, doğduğu andan başlayarak, bir isme ve yurttaşlığa hak kazanmalıdır.
4. Her çocuk, sosyal güvenlikten yararlanmalıdır. Sağlıklı büyüyüp gelişmesi için, gereken her çaba gösterilmelidir.
5. Sakat çocuklar için, özel bakım ve eğitim uygulanmalıdır.
6. Hiçbir çocuktan sevgi esirgenmemelidir. Ailesi olmayan ve yoksul çocuklara özel ilgi gösterilmelidir.
7. İlköğretim zorunlu ve parasız olarak çocuğa sağlanmalıdır. Çocuk oyun oynamak ve dinlenmek imkanlarına sahip olmalıdır.
8. Sosyal yardım ve koruma denildiğinde ilk akla gelen çocuklar olmalıdır.
9. Çocuk, her tür kötülük ve sömürüden korunmalıdır.
10. Çocuk, insanlar arasında ayrılık sebebi olan nedenlerden titizlikle korunmalıdır.
Bütün çocuklar için, daha güzel bir gelecek diliyorum.

 

 

1.  

Hiç bir çocuk ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal inanç nedeniyle ayrı tutulamaz.

2.  

Her çocuk korunacak ve özel bakım görecektir.

3.  

Her çocuk doğduğu andan başlayarak isme ve yurttaşlığa hak kazanmalıdır.

4.  

Her çocuk, sosyal güvenlikten yararlanmalıdır. Sağlıklı büyüyüp gelişmesi için gereken her çaba gösterilmelidir.

5.  

Sakat çocuklar için özel bakım ve eğitim uygulanmalıdır.

6.  

Hiç bir çocuktan sevgi esirgenmemelidir. Ailesi olmayan ve yoksul çocuklara özel ilgi gösterilmelidir.

7.  

İlköğretim parasız ve zorunlu olarak çocuğa sağlanmalıdır. Çocuk; bir tür eğitim olan oyun oynamak ve dinlenmek olanaklarına sahip olmalıdır.

8.  

Sosyal yardım ve korunma denildiğinde, ilk akla gelen çocuk olmalıdır.

9.  

Çocuk her tür kötülük ve sömürüden korunmalıdır.

10.  

Çocuk ırk, din ve insanlar arasındaki ayrılık yaratan baskılardan titizlikle korunmalıdır.

Bütün çocuklar için, daha güzel bir gelecek diliyorum...

 

 

 

KIZILAY HAFTASI

( 29 Ekim - 4 Kasım ) 

AÇIKLAMA -1-

 

Her yıl 29 Ekim - 4 Kasım tarihleri arasında Kızılay Haftası'nı kutlarız. Kızılay bir yardım kurumudur. Yardım insancıl bir duygudur. İnsanları yücelten bir düşüncedir. Bu düşüncenin yaygınlaşması, dünyamızı güzelleştirir. Barış içinde bir arada yaşamamızı sağlar. İnsanlar arasında birlik ve beraberlik duygularını geliştirir. Kızılay Haftası'nda, Kızılay Derneğinin kuruluş amacı ve çalışmaları konusunda okulda, sınıfta konuşmalar yapılır, bilgiler verilir. Radyo ve televizyonda Kızılay ile ilgili programlar yayınlanır.

Felakete uğrayanlara din, dil, soy ayrımı yapmadan yardım edilmesi gerektiği görüşünü ilk olarak İsviçre'li bir yazar savundu. Tek tek yapılan yardımın yeterli olmadığı görüşünde birleşen Avrupalı devlet adamları İsviçre'nin Cenevre kentinde toplandılar. 1859 yılında İlk Yardım Derneği'ni kurdular. Bağımsız, yansız uluslararası bir kuruluş olan bu dernek daha sonra Kızılhaç adını aldı. Kızılhaç Derneği'nin kuruluşundan kısa bir süre sonra ülkemizde 1868 yılında Yaralı Askerlere Yardım Derneği kuruldu. Dernek bir süre sonra Hilal-i Ahmer adını aldı. Hilal ay, ahmer kırmızı demektir. Cumhuriyet döneminde derneğin adı bu anlamı açıklayıcı biçimde değiştirildi. Türkiye Kızılay Derneği oldu.

Kızılay ; savaş, deprem, sel baskını, yangın, salgın hastalık gibi felakete uğrayanlara yardım eder. Depremden, selden, yangından zarar görenlerin yardımına koşar. Felakete uğrayanların barınmaları için çadır, battaniye yiyecek, giyecek dağıtır. Yaralananların iyileşmeleri için geçici hastaneler kurar. Savaşta yaralanan askerlerin iyileşmeleri için çaba gösterir. Onlara her tür yardımda bulunur. Kızılay salgın hastalık durumlarında hastalara yardım eder. Aşevleri açar, aşevlerinde yoksul, kimsesiz, düşkün yurttaşlara yiyecek ve içecek verir.

Yurt içinde ya da yurt dışında deprem, sel baskını, savaş olur olmaz Kızılay depolarını açar, felaket bölgesine çadır, battaniye, giyecek, yiyecek, kan ve ilaç gönderir. Bu yardımların dağıtımını sağlar. Kızılay ülke içinde ve ülke dışında yaptığı bu yardımları ; üyelerin ödentileri, yardımseverlerin bağışları ve öğrencilerin satın aldıkları Kızılay pullarından elde ettiği gelirlerle karşılar.

Kızılay, hiç bir ayrım gözetmeksizin doğal yıkımlara uğrayanlara , savaş yaralılarına, düşkünlere, salgın hastalıklara yakalananlara, din, dil, ulus ayrımı yapmadan yardım elini uzatır. Kızılay gerektiğinde aynı amaçlı Kızılhaç, Kızılaslan, Güneş gibi yardım kuruluşları ile işbirliği yapar. Kızılay gençlik kampları, aşevleri, hastaneler, dispanserler, kan merkezleri gibi sağlık ve yardım kuruluşlarını çalıştırır.

Türkiye Kızılay Derneği'nin beyaz zemin üstünde kırmızı aydan oluşan bir bayrağı vardır. Kızılay bayrağındaki beyaz renk yaralı askerlerin gömleklerini, kırmızı ay ise kan izlerini simgelemektedir.

 

 

 

KIZILAY'IN GÖREVLERİ VE ÇALIŞMALARI

 

1.   Doğa olaylarında zarar görenlere çadır, battaniye, giysi ve yiyecek yardımları yapar. Bunun için önceden bu maddeleri depo eder.

2.   Yoksul, kimsesiz ve düşkünler için aşevleri açar.

3.   Sağlık merkezleri kurar. Kurduğu kan bankası ile halkın yaptığı kan bağışlarını kabul eder, gereksinme duyanlara bu kanları verir.

4.   Hemşire yetiştirmek için okullar açar.

5.   Savaşta geçici sağlık merkezleri kurar.

6.   Gezici hastaneler kurar.

 

 

 

 

KIZILAY'IN GELİR KAYNAKLARI

1.   Yardımsever yurttaşların bağışları,

2.   Üyelerin ödentileri,

3.   Kızılay pullarının satışından elde edilen gelirler,

4.   Rozet dağıtımından sağlanan gelirler,

5.   Devletin her yıl yaptığı yardımlar,

6.   Gümrükte alıkonulan eşyaların satışından elde edilen gelirler,

7.   Oyun kağıtlarının satışından elde edilen gelirler,

8.   Kızılay aracılığı ile dışardan alınan ilaçların, röntgen filmlerinin satışından sağlanan gelirler,

9.   Afyonkarahisar Maden Suyu'nun satışından sağlanan gelirler.

 

 

 

AÇIKLAMA -2-

 

Kızılay bir yardım kuruluşudur. Savaşta ve barışta halkın karagün dostudur. Savaşta yaralananlara, ölenlerin ailelerine yardıma koşar. Yaraları sarar. Her türlü yardımı yapar. Barışta yangın, sel, deprem felaketlerine uğrayanlara sıcak yardım elini uzatır. Fakirlere, düşkünlere, kimsesizlere yardım eder. Onlara yiyecek, giyecek, içecek, yakacak, çadır ve para yardımı yapar.

Kızılay'ın, halka yaptığı yardımlar, yine halkın bu kuruluşa yaptığı yardımlardan, bağışlardan oluşur. Durumu iyi olan her vatandaş, Kızılay'a yardım etmeli, bağışta bulunmalıdır. Hepimiz Kızılay'a yardım edelim. Kızılay pulu alalım. Kurban Bayramında kestiğimiz kurban derisini bu kuruluşa bağışlayalım. Kızılay'a yaptığımız yardım fakire, fukaraya, felakete uğrayanlara yapılmış sayılır. Biz de bir gün felakete uğrarsak, Kızılay bizim de yardımımıza koşar.

29 Ekim - 4 Kasım tarihleri arası Kızılay Haftası olarak kutlanır. Okullarda, radyo ve televizyonlarda, gazete ve dergilerde Kızılay'ın faydaları, amaçları anlatılır. Kızılay'la ilgili sergiler açılır. Çalışmalar halka gösterilir.

Kızılay'ın merkezi Ankara'dadır. Türkiye'nin her il ve ilçesinde şubesi vardır. Okullarda Kızılay Kolu kurulur ve çalışır. Öğrencilerin üye olduğu bu kol, Kızılay'a pul satarak yardım toplar.

 

 

DEPREM VE KIZILAY

Depremin ne olduğunu biliyor musunuz ? Bilmiyorsanız sözlüğü açıp önce "D" harfini sonra deprem sözcüğünü bulur, karşısına yazılanları okursunuz.

Ayrıntılı bilgi edinmek istiyorsanız o zaman ansiklopediden deprem maddesini bulup okuyunuz. Ders kitaplarında da deprem ile ilgili geniş bilgiler vardır.

Sözlükler depremi ; yer kabuğunun derin katmanlarının kırılıp yer değiştirmesi ya da yanardağların püskürmesi yüzünden meydana gelen sarsıntıların yeryüzünden duyulması olayı olarak tanımlar.

Ben depremi kitaplardan, ansiklopedilerden önce, doğup büyüdüğüm Varto'da yaşayarak öğrendim.

Varto, Anadolu'muzun doğusunda Muş ilinin küçük, şirin bir kasabasıdır. 1966 yılında sıcak bir ağustos günü arkadaşlarımla damlar üstünde oynuyordum. Büyükler tarlada, bahçede çalışıyorlardı. Kuşlar, meyve yüklü ağaç dallarında ötüşüyor, koyunlar, inekler düzlüklerde otluyordu. Her şey yerli yerinde ve çok güzeldi.

Nasıl oldu bilmiyorum. Birdenbire yer sarsılmaya başladı. Önce toprak çatladı. Sonra yarıldı. Evlerin çatıları çöktü. Ağaçlar birbirine yaklaşıp uzaklaşmaya başladı. Ortalığı toz duman kapladı. İnsanlar, hayvanlar ayakta duramıyor, yarılan toprak adeta onları yutuyordu. Toprak altında kalan, yıkılan evlerin duvarları arasına sıkışan insanların iniltileri geliyordu. Bütün canlılardan gelen çığlıklar yürekler acısıydı. Ben, artık bir taş yığını olmuş evimizin az ötesinde toprağa kapanmış acıyla, korkuyla, çevreme bakıyordum. Hiç unutamıyorum. Yirmi metre ötede bir adam çocuğunu kurtarmak için çırpınırken duvar altında kalarak öldü.

Bir anda Varto yerle bir oldu. Harabeye döndü. İnsanlar sevdiklerini yitirdiler, aç ve açıkta kaldılar. Az önce gülen, konuşan insanlar öldü. Depremden hemen sonra Türkiye radyoları yayınlarını kesti. Varto depremini bütün yurda duyurdu. İlk belirlemelere göre ölü sayısının yaklaşık üç bin olduğu bildirildi.

Çok geçmeden uzaktan ardı ardına kamyonlar görünmeye başladı. Taşıt araçlarında, beyaz üstünde kırmızı ay olan bayraklar vardı. Kızılay yardımı deprem bölgesine ulaşmıştı. Kızılay deprem bölgesine çadırlar, hastaneler kurdu. Yaralılar hastaneye yatırıldı. Doktorlar, hemşireler hastaların iyileşmesi için ellerinden geleni yapmaya başladılar. Açıkta kalan insanların barınmaları için çadırlar kuruldu. Battaniyeler dağıtıldı. Kurulan aş ocağından yemek verilmeye başlandı. Düzenli olarak yiyecek, giyecek dağıtımı yapılıyordu. Aç ve açıkta kalan bütün yurttaşların gereksinmeleri karşılandı. Yaralar sarıldı. İlaçlar verildi. Acılar bir ölçüde azaltıldı.

Depremden bu yana yıllar geçti…

Ne depremi, ne deprem bölgesinde Kızılay'ın çalışmalarını, ne de yardımlarını unutabildim.

 

Çiğdem ARDA

 

KIZILAY

 

         1863 ‘ de Cenevre’de (İsviçre) düzenlenen uluslar arası bir toplantıda, bütün dünyada halka yardımcı olacak derneklerin kurulması kararlaştırılmış, bu konuda bir de anlaşma imzalanmıştı Sonradan bu anlaşmayı Osmanlı Devleti de imzalamıştı Kızılay’ın kurulması bu anlaşmaya dayanır.

 

         11 Haziran 1868 ‘de İstanbul’da Kurulmuş ve 28 Nisan 1935’de adı, Atatürk tarafından “Kızılay” olarak değiştirilmiştir. 

            Kızılay’ın amacı :Uluslar arası Kızılay-Kızılhaç temel ilkeleri olan; insaniyetçilik, ayırım gözetmemek, tarafsızlık, bağımsızlık, hayır kurumu niteliği, birlik ve evrensellik ilkelerine bağlı olarak sağlık ve sosyal dayanışmayı desteklemek, sosyal refahın gelişmesine yardım etmektir.

 

         Kızılay’ın görevi :

 

 Savaşta veya hükümetin ilan ettiği olağanüstü hallerde;

        Görevini yerine getirecek tıbbi araç gereçlerle ilaçları sürekli kontrol altında bulundurmak, bozulma ve eksilmeye mahal bırakmadan gerekenleri elden çıkarmak, yerine tazelerini, yenilerini koymak suretiyle stok seviyelerini korumaya çalışmak, 

 

   Hükümetin isteği üzerine göstereceği yerlerde hastaneler açmak, bulaşıcı hastalıklara karşı açılacak mücadeleye katılmaktır.

 

            Barışta;

           Dispanserler, sağlık merkezleri, hastaneler, amaçlarına uygun öğretici merkezler, rehabilitasyon hizmetleri açmak,  yönetmek,

          Hemşire, hastabakıcı, sağlık teknisyeni vb. sağlık, kurtarıcı, ilk yardım elemanı yetiştirmek, diğer sağlık eğitim faaliyetlerinde bulunmak,

           Muhtaç hastalara tedavi yardımı yapmak, 

 

 

KARAGÜN DOSTU

 

Karlı bir kış gecesiydi. Küçük kardeşim Ayşe’yle ben, televizyonda film seyrediyorduk. Babam gazetesine dalıp gitmişti. Annem ise,  kardeşime yeni bir elbise dikiyordu.

 Birdenbire elektrikle kesildi. Kardeşimle birlikte, annemin yanına sokulduk. Dışarıdan sürekli olarak horoz sesleri, köpek havlamaları duyuluyordu. Babam, perdeyi araladı. Küçücük kasabamız karanlıklar içinde kalmıştı.  

Aradan çok geçmedi. Arka arkaya gürültüler ve insan çığlıkları duyuldu. Evimiz salıncak gibi sallanmaya başladı. En son duyduğum ses, Annemin hıçkırıklarıydı...

 Ertesi sabah kocaman bir çadırda açtım gözlerimi. Benim gibi daha bir çok çocuk vardı. Kadınlar, erkekler de vardı. Beyaz giyimli hemşireler koşuşup duruyordu çevremizde.

 Az ilerde konuşulanlara kulak verdim ...

“Kasabanın tüm evleri yıkıldı.” Diyordu  bir erkek...

Birisi ona karşılık veriyordu:

“Kızılay yardımımıza koştu. Evlerin yerini çadır aldı şimdi. Yoksa bu kış gününde sokakta kalmıştık...”

 

Küçücük beynimin içinde düşünceler uçuşmaya başladı. Demek bu kara günümüzde Kızılay yardım elini uzatmıştı bize. İlkokul birinci sınıfta adını öğrendiğim Kızılay adı şimdi biraz daha anlam kazanmıştı benim için. Yalnız benim değil, daha başkaları için de  anlam kazanmıştı kuşkusuz.

 

KAN VERMENİN FAYDALARI

1.           Kemik iliğinin yağlanmasını   önleyip, kan yapımı canlı tutulur.

2.           Verilen kanın yerine, anında vücuttan genç hücreler dolaşımına katıldığı için, bağışçı daha dinç ve canlı olur.

3.           Kandaki yüksek yağ oranı düşer.

4.           Kan bağışı kalp krizi ihtimalini %90 azaltır.

5.           Kan bağışlayan kişide baş ağrısı, stres, yüksek tansiyon, yorgunluk gibi rahatsızlıkların giderilmesinde çok büyük katkısı olur.

6.           Kan bağışçısı her kan verdiğinde:

AIDS ,  Hepatit B ,    Hepatit C ,   Sifiliz

Kan grubu taramasından ücretsiz olarak yararlanmış olur.

7.           Trafik kazasında yaralanan bir kimsenin, kan uyuşmazlığı olan bir bebeğin, kan bulunmazsa ölecek bir hastanın sizin verdiğiniz kanla kurtulmasının, size verdiği manevi duygu ölçüsüzdür. Bağışınız çok insancıl ve onurlu bir davranıştır.

8.           Sürekli ve düzenli kan bağışlayanlara :

10 bağışta Bronz Madalya

25 bağışta Gümüş Madalya

35 bağışta Altın Madalya

40 bağışta Plaket verilerek taltif edilir.

9.           Kan bağışında bulunanlara KAN SİGORTA KARTI tahsis edilir. Bu kart gerçekleşmesini arzu etmediğimiz acil kan ihtiyaçlarında size ve soyadınızı taşıyan tüm yakınlarınıza tüm Kızılay Kan Merkezlerinden azami öncelikli kan alma ve sosyal güvencesi olmayanlar için ücretsiz kan temin edilmede kullanılır.

10.       Kan bağışı tecrübeli hekimlerimiz tarafından muayene edilerek gerçekleştirilir.

 

 

SEVGİLİ ARKADAŞLAR!

     Her yıl 29 Ekim ile 4 Kasım tarihleri arasını Kızılay Haftası olarak kutlarız. Kızılay, ülkemizdeki yüzlerce yardım kuruluşundan sadece birisidir. 1859 yılında Avrupalı devlet adamları, İsviçre’nin başkenti Cenevre’de toplanarak uluslar arası bir yardım kurumu olan, İlk Yardım Derneği’ni kurdular.

Bu dernek daha sonra Kızılhaç adını aldı. Ülkemizde bu anlamda kurulan dernek, 1868 yılında yaralı askerlere yardım amacıyla kuruldu. Bu dernek 1877 yılında Hilal-i Ahmer adını aldı. Hilal-i Ahmer, kırmızı ay anlamına gelmektedir. Cumhuriyet döneminde derneğin adı, Atatürk tarafından anlamına uygun biçimde, Kızılay olarak değiştirildi.

     Kızılay Derneği; savaş, deprem, sel baskını, yangın ve salgın hastalık gibi felakete uğrayanlara, çadır, battaniye, yiyecek ve giyecek gibi yardımlar yapar. Bu felaketlerde yaralananlar için geçici hastaneler kurar. Kızılay’ın açtığı aşevlerinde, yoksul, kimsesiz ve düşkün yurttaşlara yiyecek ve içecek dağıtılır. Kızılay’ın yurt genelinde büyük depoları vardır. Felaket anında, en hızlı bir biçimde felaket yerine ulaşır. Bütün yardımlarını, yardımsever insanların yaptığı bağışlarla yapar. Kızılay sadece yurt içinde değil, başka ülkelerde ki felaketzedelere de yardım yapar.

      Hayvan topluluklarının birbirleriyle nasıl yardımlaştıklarını, yardıma muhtaç hayvanların diğer hayvanlar tarafından nasıl bakılıp korunduğunu televizyonlarınızdan mutlaka izlemişsinizdir. İnsanca bir duygu olmasına rağmen ne yazık ki günümüzde, yardımlaşma fikrinden uzaklaştık. Aylık gelirimizin bir kısmını Kızılay gibi yardım kurumlarına vermemiz, insan olmamızın gereğidir. Bir gün bizim de felakete uğrayıp, yardıma muhtaç duruma düşebileceğimizi unutmamalıyız.
Hepinize, sağlıklı ve mutlu bir gelecek dilerim.

(Ev ve Sınıf Etkinlikleri Antolojisi Kitabı)

 

            KIZILAY

Saygı sana ey Kızılay,
Yaptığın iş değil kolay,
Yurt için, ulus için
Çalışırsın, didinirsin.
Savaşta vurulan er,
Senden çok yardım bekler,
Kızıl aylı beyaz bayrak,
Yaralıya açar kucak.
Arayarak her bir yeri,
Kaldırırsın düşenleri.
İyilik ve can sunarsın.
Sevgi dolu bir pınarsın.
Yurdu bazen basınca sel,
Uzatırsın oraya el.
Yersiz, yurtsuz kalan insan
Senden yardım görür her an.
Yer sarsıntısı, kıtlık, yangın
Günlerinde bir hızırsın.
Yetişirsin bize hemen
Kara günün dostusun sen.

 

Zeki TUNABOYLU

 

       KIZILAY

 

Yardım elini açan,

Yoksullara koşarsın.

Şefkat, merhamet saçan,

Muhtaçlara sen varsın.

 

Deprem olsa bir yerde,

Veya yansa bir ocak.

Her acıya, her derde,

Yine sensin koşacak.

 

Seni bulur yanında,

Her felaket, her olay,

Zengin, fakir olanlar,

Sana muhtaç Kızılay.

 

İ.Hakkı TALAS  

 

            KIZILAY

 

Bu gün muhtaç değilsem,

Yarın muhtaç olurum.

Her yardımı, şefkati,

Kızılay'da bulurum.

 

Yoksullara, açlara,

Yaz, kış tüter ocağı.

Felakette, kazada,

Bize açar kucağı.

 

Savaşlarda, depremlerde,

Bizi gelir o arar.

Acımızı dindirir,

Yaramızı o sarar.

 

İ.Hakkı TALAS

 

       KIZILAY

Şefkatli kucağında
Fakirleri korursun !
Sıcak aş ocağında
Açları doyurursun.
 
Yangın, deprem olunca,
Evlere su dolunca,
Engelleri aşarsın,
Yardımlara koşarsın.
 
Kara günde ışıksın,
Yoksullara aşıksın,
Çok büyüktür hizmetin
Kalbindesin milletin.
 
Genç, ihtiyar hepimiz,
Seninleyiz Kızılay.
Seninledir kalbimiz,
Bizi de yanında say.

Hasan SARPEL

 

        KIZILAY'IM

Giyindirmek, barındırmak,
Kızılay'ın görevidir.
Onun için Kızılay'ım,
Yoksulların bir evidir.
 
Savaşlarda yaralıya,
Yardım için el uzatır.
Fakirlere kimsesize,
Ocağında "aş" kaynatır.
 
Deprem, yangın, su baskını,
Evler yakar, evler yıkar.
Felaketler çok olsa da,
Kızılay'ım hemen bakar.
 
Yardım edip Kızılay'a,
Biz de, biraz güç katalım.
Yarınını anlatarak
Kızılay'ı yaşatalım.

Hasan ŞEN

 

           KIZILAY

En kara günümüzde,
Bizi Kızılay korur,
Yoksulların, dertlinin,
Derdine derman olur.
 
Sel, deprem ve yangının
Devasıdır Kızılay
Kimsesiz yetimlerin
Babasıdır Kızılay.
 
İyi günlerde yardım
Ederiz Kızılay'a
Bütün felaketlerden
Kurtuluruz bedavaya
 
Biz de öyle olalım
Yardım edelim her ay,
Yapılan yardımlarla
Yaşayacak Kızılay.

Mehmet GÜLSEREN

 

 

                KIZILAY HAFTASI

Yaralar sarar eli bir anne sevgisiyle
Hepimiz tanırız Kızılay'lı bayrağı ile
Kucağını açmaktadır kırkkat düşmana bile
İnsanlık onurumuz, İnsancı Kızılay'ımız.

Savaşta, barışta, her ulusal felakette
Örgütü, kolları var tüm yurtta, her bir kentte
Hemen koşar yetişir kim varsa başı dertte
Ona muhtaç olanın inancı Kızılay'ımız.

Dil, din, ırk ayrımı gözetmez hizmetinde
Hepsini dağıtmakta ne var ise elinde
Kızılay'a üye ol, bağış yap sen de
En güçlü ulusal dernek olsun Kızılay'ımız.

Kızılay güçlü ise muhtaç olan el açmaz
Vatanı, ulusu seven asla yardımdan kaçmaz
El verelim çocuklar, güçlensin alayımız
Felaketin düşmanı olsun Kızılay'ımız.

Ali Hallaç

 

              Kızılay

Yangında, depremde, selde
Dağlar aşarsın Kızılay.
Şehir, ilçe, köy ve belde
Bize koşarsın Kızılay.

İlacısın sen dertlerin
Hızır’ısın afetlerin
Güçlü ol ki hizmetlerin
Her yanı sarsın Kızılay.

Kutlu görev her insana
Yardım etmeliyiz sana
Sen bir baba, sen bir ana
Sen sadık yârsın Kızılay.

Gün olur senden giyeriz
Gün olur seninle yeriz
Sana teşekkür ederiz
İyi ki varsın Kızılay.

Cemal Gören

Kızılay

Zengin fakir ayırmadan
Felakette koşar bize.
Açar yardım elini de
Çare bulur derdimize.

İyi günde yardım etmek
Görevimiz Kızılaya.
Felaketli, acı günde
Yardım eder doya, doya.

Deprem yangın su baskını,
Ölüm saçar bazı zaman.
Yurdumuzda işte o an
Tek güvence hep Kızılay.

İsmet Gören

 

 

 

KIZILAY

  

                        Tarih 11 Haziran 1868,

                        Yardıma muhtaçlar için,

                        Ufuktan bir ay doğuyor,

                        Bu ayın ismi Kızılay.

 

                        Kızılaydır yine gönülleri fetheden,

                        Irk, din, millet ayırt etmeden,

                        Savaşta ve barışta,

                        Tek bir hedefte yürüyen.

 

                        Felakete uğramış olanlara,

                        Göçük altında mahsur kalanlara,

                        Yangında ve su baskınında,

                        Yardıma koşar tüm çabasıyla.

 

                        Yetişirsin bize hemen,

                        Yersiz, yurtsuz kalan insan,

                        Senden yardım görür her an,

                        Kara gönül dostusun sen Kızılay.

 

                     GÜZEL SÖZLER 

·        Acılar paylaşıldıkça azalır.

·        Küçük yardımlar büyük işler görür.

·        Kızılay kara gün dostudur.

·        Ateşi söndüren su, acıyı dindiren Kızılay'dır.

·        Kızılay'ı unutma, sana da acılı günlerinde yardımcı olur.

·        Kızılay'a bağışlayacağınız bir damla kan, bir candır.

·        Kızılay üyelerin yardımı ile yaşar.

·        Acılı günlerin en yakın dostu Kızılay'dır.

·        Kızılay'ı sevmek, insanlığı sevmektir.

 

CUMHURİYETİN İLANI

            Kurtuluş Savaşı yıllarında Ankara’da , Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti adıyla yeni bir yönetim kurulmuştu . Fakat bu yeni yönetimin rejimi henüz belirtilmemişti. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti özünde ulusal egemenliğe dayalı bir hükümetti.Fakat Yeni Türkiye’yi devlet şekillerinden , yönetim biçimlerinden birine uygun olarak resmen ilan etmek gerekiyordu . Yani sıra devletin adının konmasına gelmişti.

            Atatürk , yeni devletin şeklini cumhuriyet olarak kabul etmeyi düşündü. Kurtuluş Savaşı yıllarında bu fikrini açıklamayıp , uygun bir zamanı beklemişti . Büyük Zafer’den sonra artık bu an gelmiş bulunuyordu. Aslında , Erzurum ve Sivas Kongrelerinin kararlarıyla   Büyük Millet Meclisi’nin programları tamamen demokrasiye dayanmaktaydı. Saltanatın artık hiçbir etkinliği kalmamıştı. Son padişah da yurttan ayrılmış , saltanat kaldırılmıştı . Şimdi sıra Atatürk’ün kafasındaki Cumhuriyet Yönetimini resmen ilan etmeye gelmişti.

            Atatürk , 28 Ekim 1923 akşamı birkaç arkadaşını Çankaya’daki köşküne davet ederek  yemek sırasında arkadaşlarına :

-          Yarın, cumhuriyeti ilan edeceğiz , dedi.

Misafirler hiç şaşırmadılar . Zaten böyle bir hareketi bekliyorlardı .

Atatürk , Teşkilat-ı Esasi’ye ( Anayasa’ya ) konmak üzere şu öneriyi hazırladı :

“ Türkiye Devletinin şekli cumhuriyettir. Türkiye Devleti Büyük Millet Meclisi

tarafından idare olunur.”

            Böylelikle yeni devlet şeklinin cumhuriyet olacağına kesin olarak kara verildi.

            29 Ekim 1923 akşam saat : 18.45’te TBMM oturumu açıldı. Atatürk’ün önceden hazırlattığı Anayasa maddesinin görüşülmesine geçildi.Görüşmeler sonunda öneri kabul edildi.Milletvekilleri ayağa kalkarak üç kez “Yaşasın Cumhuriyet !” diye bağırdılar.

            29 Ekim 1923 Pazartesi günü saat : 20.30’da Cumhuriyet ilan edildi.

            Cumhuriyetin ilanından sonra cumhurbaşkanlığı seçimine geçildi. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın büyük kahramanı Ankara Milletvekili Gazi Mustafa Kemal Paşa , ilk cumhurbaşkanı seçildi.Cumhurbaşkanı seçiminden sonra sonuç , 101 parça top atılarak halka duyuruldu.

            Cumhurbaşkanlığına seçilen Atatürk kürsüye gelerek bir konuşma yaptı. Heyecanlı ve kararlı konuşmasını şu sözlerle noktaladı :

 - Türkiye Cumhuriyeti , cihanda işgal ettiği mevkie layık olduğu eserleriyle ispat edecektir . Türkiye Cumhuriyeti , mesut .muvaffak ve muzaffer olacaktır .

                                       

                                         

 

29 EKİM 1923' TEN GÜNÜMÜZE TÜRKİYE CUMHURİYETİ

81. YILINDA CUMHURİYET

Türkiye, Cumhuriyet'in ilanından sonra, Atatürk inkılabı ile hızla  kalkınma sürecine girmiş ve bugün de aynı hızla ilerlemesine ve  gelişmesine devam eden, böylece kendisine layık bir yer edinen güçlü bir devlet ve bayındır bir ülke durumuna gelmiştir. 1920'de elde ettiği millet egemenliğini şimdiye kadar korumasını çok iyi bilmiş ve bundan sonra da korumasını çok iyi bilecektir. Bugün Cumhuriyetimiz 79. yılına sizlerin güvencesi altında  girmekte, çağdaş bir yapıda yerleşmekte ve güçlenmektedir. 

 Türk milleti, her zaman tarihteki büyüklüğüne ulaşacak karakterde ve yapıdadır. Yükselmeye azimli ve kararlıdır.

             Vaktiyle toprağı kara sabanla işleyen çiftçimiz, bugün her türlü tekniği kullanmakta, tarımı en modern şekilde yapmaktadır.

            Vaktiyle iğne yapmaya muhtaç bu millet, bugün kendi savaş uçaklarını yapacak, gemilerini inşa edecek hale gelmiş, diğer ağır sanayiinde gelişmiştir. Bunun yanında eğitim, öğretim, kılık kıyafet hukuk ve daha pek çok alanda yaptığı inkılaplarla çağdaş bir görünüm

 kazanmıştır.

            Türk Milleti 79 yıl önce düşmanlarına karşı sergilediği birlik ve  beraberliğini bu günde iç ve dış düşmanlarına karşı gösterecektir. Doğu ve Güneydoğu illerimizde, Türkiye Cumhuriyetini bölmek için çalışan bir avuç eşkıya, er geç Türk Milletinin demir yumruğunu başında hissedecek ve Ermeni uşakları Türk Milletinin çelikten bağrına çarparak parça

parça olacaktır.

            Türkiye Cumhuriyeti bugün, 81 yıl önce gurbete bıraktığı Orta Asya Türk dünyasını bağrına basacak, kucaklayacak güç ve kuvvete ulaşmıştır.Dünya Türk'ün adaletine ve himayesine muhtaçtır. Bekle dünya geliyoruz.

                                                                                                         

 

          

                                  

 

             CUMHURİYET

 

Ey Bizlere Bu Günü Kazandıran Şehitler,

Ey Hürriyet Yolunda Can Veren Koçyiğitler.

 

Ey Kahraman Atatürk, Sizlere Minnettarız,

Rahat Rahat Uyuyun Nöbette Bizler Varız.

 

Canımızdan Azizdir Bıraktığın Emanet,

Cumhuriyet Şereftir, Namustur Cumhuriyet.

 

             Ateş İçinde Doğduk, Uyku Bize Yaramaz,

Ölüm Bile Arasa, Bizi Evde Bulamaz.

 

Tarlada, Fabrikada, Kışlada, Okuldayız,

Fakat Hep Bir Emelde, Bir Yönde , Bir Yoldayız,

 

            Bugün Hürriyet İçin Kore'yi Vatan Bildik,

Edirne, Çanakkale, İzmir-Ardahan Bildik.

 

İnandığımız Yolda Çiğneriz Dağı, Düzü,

Hak Edenin Bağrına Saplarız Süngümüzü.

 

            Harikalar Yaratır, Bir Damlacık Türk Kanı,

Dünyalar Alkışlıyor, Bir Avuç Kahramanı.

 

O Bir Avuç Kahraman Biliyor Tarihini,

Onu Muzaffer Eden Şanı, Kanı Ve Dini.

 

            Seve Seve Bırakıp Köydeki Ocağını,

Göz Kırpmadan Veriyor, Kolunu Bacağını.

 

            O Böyle Haşroldukça Hürriyetle, İmanla,

Türk Yurdu Yükselecek Her gün Şeref Ve Şanla.

 

            İmanlı Göğüslere Karşı Dağlar Duramaz,

Coşarsak Selimize Dünyalar Bent Vuramaz

 

           Türk'üz, Düşman Üstüne İşte Böyle Akarız,

Yirmi Milyon Ateşiz, Yirmi Dünya Yıkarız.

 

            Ey, Ölümsüz Atatürk, Şerefisin Milletin

Bekçisiyiz Tek Kalsak, İnan Cumhuriyetin

 

                                                                                  BEHÇET KEMAL ÇAĞLAR

                      

 

 

 

CUMHURİYETİN KURULUŞU

 

 

Sayın Müdürüm!

            Kıymetli Öğretmen Arkadaşlarım!

Sevgili Öğrenciler  !

            Bu gün 81. yılını sevinçle, coşkuyla ve bir o kadar da gururla idrak ettiğimiz Cumhuriyet Bayramı tüm milletimiz için ve milletimizin soluklarına muhtaç insanlık için iyiliklere, esenliklere, güzelliklere vesile olması adına bir kez daha kutlu olsun.

            Cumhuriyetimizin ilan tarihi olan 29 Ekim 1923'e gelinen süreçte milletimizin ne gibi badireler atlattığını ne gibi yıkılışların ve tarih sahnesinden silinmenin eşiğine geldiğini hepimiz bilmekteyiz. Sıkıcı olmamak için rakamlarla ve yürek burkucu mağlubiyet hüzünleriyle dolu bu sürece pek dokunmamak istiyorum. İstiyorum fakat insan yine de

 kısaca hatırlamadan yapamıyor.

            Milletimizin son 150 yılı yani kabaca 1850'den günümüze doğru gelinen noktada 1920’li yıllara değin kesif bir hüzün destanıdır. Osmanlı düzelebilmek için hamle üstüne hamle yapmakta fakat devlete  çizilen o makus talihi bir türlü kıramamaktadır.İşte tanzimatı ilan  etmiştir. Ardından ıslahat fermanı gelmiştir. Ardından bir Kırım savaşı  geçirmişizdir. Devamla payitahtta siyasi bunalımlar üst üste yaşanırken  Abdülhamit devrinde biraz soluklanılmaya çalışılmış fakat makus talih  yine planını icra eylemiş, devlet ardı ardına Trablus, Balkan, 1.Cihan  Savaşı ve Anadolu’nun işgali ile elden ayaktan düşmüştü.  Bu millet  neredeyse 15 seneye yakın durmadan vuruşmaktaydı. Bu millette öyle acılar vardı ki baba evden bir çıkmış Trablus’a gönüllü yazılmış bir daha  evini görememişti 15 seneye yakın.

              Bu felaketli süreçte , bu acıların en ağırının balyoz balyoz sırtımıza bindiği bu zorlu yıllarda dahi bu millet kendi öz değerlerinden  aldığı kuvvetle yılmamış, yetiştirdiği lideri ile bu acılı günlere kendi eliyle son vermesini bilmiştir. Yani devlet ebet müddet geleneği

  içersinde Cumhuriyet yönetimini kurmuştur.

            Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları, kadrosu, bu milletinden aldığı güvenle destekle yine millet yönetimi olan yeni Cumhuriyet  yönetimi olan ki cumhur halk anlamına gelmektedir. Cumhuriyet yönetimini kurmuşlardır.

            Peki nedir Cumhuriyet?

            Cumhuriyet adından da anlaşılacağı gibi halkın yönetimidir. Halkın hür irade ve teşebbüs hürriyetimizi, inanç ve fikir hürriyetimizi sonuna kadar müdafaa etmeliyiz. Ve tüm bu saydıklarımızı müdafaa ederken bilmeliyiz ki bu farklılıklarımızı müdafaa ederken şunu düşünmeliyiz ki, biz bu hareketimizle; sadece bencilce bir hareket gibi gözükse de bu hare-

 ketimizle, kendimizi müdafaa etmiyoruz. Biz Cumhuriyeti savunuyoruz. Cumhuriyeti müdafaa ediyoruz. Ve bize bu fırsatı veren Cumhuriyeti milletimize armağan eden Mustafa Kemal Atatürk'ü idrak ediyoruz.  Onun halkına, halkının inanç,fikir ve teşebbüs hürriyetine olan güvenini ve saygısını ifade ediyoruz. Fert fert Cumhuriyet; M.Kemal'inde istediği gibi ferdi benliğimizle beraber Cumhuriyeti savunurken, aynı zamanda ifade edebilmektir.

 İfadesini, halkın ortak yönetimi olan Cumhuriyet , yönetiminde uygulana bilmektedir.

 Cumhuriyetin manası budur .  Hepimizi Cumhuriyetimizi müdafaa ve ifadeye davet ediyorum. Çünkü  , Cumhuriyet   tüm halk içindir  .

      Saygılarımla.

 

 

 

                                                                                                     

                                                                                                      

İŞTE   CUMHURİYETTEN BEKLEDİĞİMİZ NETİCE


 
  Atatürk, Mudanya yolu ile Bursa'ya gidiyordu. Kalabalık bir halk kitlesi iskelede etrafını çevirmiş bulunmaktaydı. Bir kadının elinde bir kâğıtla Atatürk'e yaklaştığı görüldü. İhtiyar, zayıf bir kadındı. Ata'nın yolunu keserek titrek bir sesle:

-          Beni tanıdın mı oğul? dedi. Ben sizin Selanik'te komşunuzdum. Bir oğlum var. Devlet demiryollarına girmek istiyor. Siz onu alsınlar dediniz. Fakat müdür dinlemedi. Oğlumu yine işe almamış. Ne olur bir kere de siz söyleseniz.

Atatürk'ün çelik bakışlı gözleri samimiyetle parladı. Elleriyle geniş jestler yaparak ve yüksek sesle:

-          Oğlunu almadılar mı? dedi. Ben tavsiye ettiğim hâlde mi almadılar? Ne kadar iyi olmuş... Çok iyi yapmışlar... İşte Cumhuriyet böyle anlaşılacak...

Kadın, kalabalığın içinde kaybolmuştu. Ve Atatürk adeta kendinden geçmiş bir sesle:
- İşte cumhuriyetten beklediğimiz netice... diyordu.

                                                       Hulusi KÖYMEN

 

  

 

 

  CUMHURİYETİN GELİŞİMİ VE TÜRKİYE CUMHURİYETİ

Sayın Müdürüm!

                Kıymetli Öğretmen Arkadaşlarım!

Sevgili Öğrenciler!

                 İnsanların, kendini yönetmesi anlamına gelen Cumhuriyet rejiminin doğal bir gelişimi bulunur. Yunan ve Roma medeniyetleri ile başlayan Cumhuriyet rejimi süreci, Ortaçağ Avrupasının karanlıklarında bir müddet bocalasa da, İngilizlerin Meşrutiyeti, A.B.D.'nin kurulması ve Fransa ihtilali ile gelişerek 20.yy. başına kadar geldi.

      Türk tarihine baktığımızda ise; Osmanlı'nın son dönemlerinde benzer hareketleri illegal de olsa görmek mümkün. Tanzimat ve İslahat Fermanları, I. ve II. Meşrutiyetler en önemli aşamalardır.

1- Düşünce,

2- Gerçekleşme,

3- Gelişme. Bu gelişmeler düzgün ve dengeli bir yol izler. Atatürk'ün kafasındaki Cumhuriyet anlayışı

                Fransız ihtilali fikirleri ile başlar. Öğrencilik yıllarında oluşan Cumhuriyet fikri, zamanla olgunlaşır. Osmanlı'nın I. Dünya savaşından mağlup çıkması, bağımsızlığımızı tehlikeye düşürmüştü. Fakat daha ayağının tozuyla geldiği İstanbul'da itilaf devletleri donanmalarını gören M.Kemal "Geldikleri gibi giderler" diyerek yeni bir meşaleyi

 ateşliyordu.

                19 Mayıs 1919 tarihinde Samsuna çıkan Mustafa Kemal zihninde oluşturduğu önemli kararını tatbikata başladı. Fakat ortamın hazır olmayışı fikirlerini söylemesine izin vermiyordu. 19 Mayıs'tan, I.İnönü zaferine kadar sürecek milli mücadelenin hazırlık aşaması denir. Bu aşamada düzenlenen genelgeler ve kongrelerin ortak amacı; Anadolu insanını tek bir yürek haline getirmek ve hedefe kilitlemekti.                                  Bu aşamanın ardından düşmanlara karşı harekete geçmenin zamanı gelmiş ve silahlı mücadele adını verdiğimiz II. kısım başlamıştır. Tarihi kahramanlıklarla dolu olan milletimiz İnönü savaşlarında,

 Sakarya savaşında  ve Büyük Taarruzda yeni bir kahramanlık destanı daha yazdı. 9 Eylül'de düşman Anadolu'ya ayak bastığı yer olan İzmir'de tekrar denize döküldü. Böylece milli mücadelemizin askeri kısmı tamamlandı.

                Artık sıra savaş meydanlarında kazanılan başarının siyasi anlamda ve devletlerarası hukuk alanında da tanınmasına geldi. Lozan Antlaşması bu aşamanın gerçekleşmesini sağladı.

                29 Ekim 1923 tarihinde bağımsız Türkiye devleti tercihini  Cumhuriyetten yana kullanarak yeni bir döneme girmiş oldu. Bu aşamanın  temel amacı Türkiye'yi ve Türk Milletini Muassır medeniyetler  seviyesine çıkarmaktı. Bu mücadele ve gayretimiz halen devam  etmektedir.

       Cumhuriyetimizin 81. yılını kutlarken her zaman güçlü ve dinamik

  bir Cumhuriyetin korunması temennisiyle nice 81. yıllara ...

 

                                                                                                                                                                                                                                                      

 

CUMHURİYETİN 50. YIL MARŞI


Müjdeler var yurdumun toprağına taşına.
Erdi Cumhuriyetim elli şeref yaşına.
Bu rüzgârla şahlanmış dalga dalga bayrağım.
Başka bir tuğ yaraşmaz Türk'ün özgür başına.

Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu.
Atatürk'ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu.
Yıllan bir çığ gibi aşarak hafta hafta
Koşuyoruz durmadan kadın - erkek bir safta...

Elimizde meşale, ilke Atatürk,
Işıklarla donattık ülkeyi her tarafta...
Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu,
Atatürk'ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu.

Aynı kandan feyz alır bunca toprak, bunca taş.
Kılıç tutan bilekler, verdi sabanla savaş.
Tekniğin dev nabzında her adım, her dakika,
Çarklarda aynı tempo, yüreklerde aynı marş.

Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu,
Atatürk'ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu.
Biz yürekten bağlıyız elli yıldır bu yola.
"Yurtta barış" ilk hedef. "Cihanda sulh" parola.

Koparamaz hiçbir güç bizi millî birlikten,
Ata'mızın izinde koşuyoruz kol kola...
Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu,
Atatürk'ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu.

Yaşasın hür ulusum, soylu gencim, benliğim,
Yaşasın şanlı ordum, sarsılmaz güvenliğim.
Ersin elli yıllarım nice mutlu çağlara.
Örnek olsun cihana devletim, düzenliğim.

Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu,
Atatürk'ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu.

Bekir Sıtkı ERDOĞAN

 

 

ATATÜRK DİYOR Kİ


Cumhuriyet; fikren, ilmen ve bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızlar ister.

***

Benim nâçiz vücudum birgün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.

***

Ey yükselen yeni nesil! İstikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.

***

Biz doğrudan doğruya milletseveriz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı, Türk topluluğudur.

***

Cumhuriyet fikir serbestliği taraftandır. Samimî ve meşru olmak şartıyla, her fikre hürmet ederiz. Her kanaat bizce muhteremdir.

***

Türk milletinin karakterine ve adetlerine en uygun olan idare, Cumhuriyet idaresidir.

***

Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemiyle devlet şekli demektir.

***

Cumhuriyet, yüksek ahlaki değer ve niteliklere dayanan bir idaredir. Cumhuriyet fazilettir.

***

Bugünkü hükümetimizin, devlet teşkilatımızın doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet ve hükümet teşkilatıdır ki onun adı Cumhuriyettir. Artık hükümet ile millet arasında geçmişteki ayrılık kalmamıştır. Hükümet millet ve millet hükümettir.

 

                                                                                        

 

B U G Ü N

 

   Durmadan dalgalan şanlı bayrağım,

   Yurdumun en büyük bayramı bugün.

   Ufuklar gül açsın, gülsün toprağım,

   Yurdumun en büyük bayramı bugün.

                    Ağaçlar bezensin, dallar süslensin,

                    Bahçeler donansı güller süslensin.

                    Ata'nın geçtiği yollar süslendin.

                    Yurdumun en büyük bayramı bugün.

   Yurt için savaşmak bir şanlı düğün,

   Yaşamak tutkusu her şeyden üstün.

   İstiklal sevdası ufkumuzda gün,

   Yurdumun en büyük bayramı bugün.

                  Tarihe sığmayan şanlar Türk'ündür,

                  Ölümden korkmayan canlar Türk'ündür.

                  Bayrağa renk veren, kanlar Türk'ündür,

                  Yurdumun en büyük bayramı bugün.

 Ata'mız her zaman kalbimizde hız,

 Ülkümüz uğrunda ölmek andımız.

 Şölenler kurulsun, içilsin kımız,

 Yurdumun en büyük bayramı bugün.

                  Kanını toprağa katanımız var,

                  Bayrağın altında yatanımız var,

                  Destanlar kaynağı vatanımız var,

                  Yurdumun en büyük bayramı bugün.

                           Uluğ TURANLIOĞLU

 

 

CUMHURİYET BAYRAMI

( 28 - 29 Ekim )

 

29 Ekim 1923 ülkemizde cumhuriyet yönetiminin ilan edildiği gündür. Bugün ulusal bayram günüdür. Her yıl cumhuriyet yönetiminin ilanını 28 - 29 Ekim günleri Cumhuriyet Bayramı olarak coşkun törenlerle kutlarız.

Cumhuriyet Yönetiminden önce devletimizin adı Osmanlı İmparatorluğu idi. Osmanlı Devleti, Osman Bey tarafından 1299'da Söğüt 'de kuruldu. Osmanlı devlet yöneticisine padişah denirdi. Osmanlı Devletini altı yüz yirmi dört yılda, otuz altı padişah yönetti. Son padişah Sultan Vahdettin'dir.

Eskiden ülkelerde tek kişi egemendi. Ülkelerini diledikleri gibi yöneten bu kişilere padişah, şah, kral, hakan, sultan denirdi. Yönetim çoğu zaman babadan oğula geçerdi. Oğulun küçük olması, deli olması yönetici olmaya engel sayılmazdı. Böyle tek kişinin kendi başına buyruk, sorumsuz, denetimsiz yönetimine mutlakiyet denir. Mutlakiyet yönetiminde egemenlik kayıtsız şartsız tek bir kişidedir.

Mutlakiyetle yönetilen ülkelerde zamanla hakana, padişaha, şaha, krala yardımcı olsun diye meclis kuruldu. Meclis üyeleri halkın dileklerini yöneticiye duyurur, yasa tasarısını hazırlardı. Bu yasa taslakları hakan, padişah, şah, kral tarafından benimsendiğinde yasalaşırdı. Bu yönetim biçimine Meşrutiyet denir. Ancak meclisin yetkileri genel olarak çok sınırlıdır. Osmanlı Devletinde 1876 ve 1908 yıllarında iki kez meşrutiyet ilan edildi.

Üçüncü yönetim biçimi cumhuriyettir. Cumhuriyet'te egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur. Ulus kendini yönetme yetkisini temsilcileri - milletvekilleri- aracılığı ile kullanır. Cumhuriyet yönetiminde yurttaşın seçme ve seçilme hakkı vardır. Seçilen temsilciler yasalar yapar, yöneticileri ulusu adına denetler. Yönetilenler dilerlerse seçimlerde yöneticilerini değiştirirler.

 

ÜLKEMİZDE CUMHURİYETİN KURULUŞU

Osmanlı İmparatorluğu'nda, ikinci Meşrutiyetin ilanından altı yıl sonra Birinci Dünya Savaşı başladı. 1914'te başlayan Birinci Dünya Savaşı'na dünyanın belli öbaşlı devletleri katıldı. Dört yıl süren savaş sonunda bizimle birlikte olan devletler yenildi. Savaş kurallarına göre biz de yenilmiş sayıldık. Ülkemiz İngilizler, Yunanlılar, Fransızlar, İtalyanlar tarafından paylaşıldı.

Ulusuna inanan, güvenen Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919'da Samsun'a geldi. Erzurum'da, Sıvas'ta kongreler düzenledi. Mustafa Kemal Paşa "Tek bir egemenlik var, o da Milli egemenliktir. Ülkeyi yine ulusun kendi gücü kurtaracaktır." diyordu. Yurdun dört bir tarafından gelen ulus temsilcileri -milletvekilleri- 23 Nisan 1920 günü Ankara'da Büyük Millet Meclisi'nde toplandı. Meclis, Mustafa Kemal Paşa'yı başkan seçti. Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğinde Büyük Millet Meclisi Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı başlattı. Bir yandan efeler, dadaşlar, seymenler bulundukları yörede düşmana karşı koydular. Öte yandan düzenli ordular İnönü'de, Sakarya'da, Dumlupınar'da savaştılar. Yurdumuz düşmanlardan kurtarıldı.

Tahtını, rahatını düşünen padişah, yenilen düşmanla birlikte yurdumuzdan kaçtı. İmzalanan Lozan Barış Antlaşması ile yeni bir devlet doğdu. Bu doğan devletin yönetim biçimi henüz belirlenmemişti.

İkinci dönem Büyük Millet Meclisi 11 Ağustos 1923'te ilk toplantısını yaptı. 13 Ekim 1923'te Ankara Başkent oldu. Atatürk ; düşmanın ülkeden atılıp sınırlarımızın belirlenmesinden sonra, çoktan beri tasarladığı cumhuriyetin ilanı üzerinde hazırlıklar yapmaya başladı. 28 Ekim 1923 akşamı yakın arkadaşlarını Çankaya'da yemeğe çağırdı. Onlara , "Yarın Cumhuriyet'i ilan edeceğiz." Dedi.

29 Ekim 1923 günü Atatürk, milletvekilleri ile görüştükten sonra taslağı hazırlanan cumhuriyet önergesi Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne verildi. Meclis önergeyi kabul etti.

Böylece ülkemizde cumhuriyet yönetimi kuruldu. Atatürk kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Cumhurbaşkanı oldu. Cumhuriyet'in ilanı yurtta sevinç ve coşku ile karşılandı.

Cumhuriyet ; yurttaşların seçme ve seçilme hakkının olduğu bir yönetimdir. Ulus temsilcilerinin kabul ettiği yasalarla ülkenin yönetilmesidir. Cumhuriyet yönetiminde söz ulusundur. Cumhuriyet'i korumak, kollamak, yaşatmak her yurttaşın ödevidir.

 

CUMHURİYET NASIL İLAN EDİLDİ

Aşağıda cumhuriyetin ilanını meclis

muhabiri olarak izlemiş bir yazarımızın

anısını okuyacaksını

O günlerde bütün gazeteciler ve halk merakta idi. Bir yenilik var… Fakat bu nedir ? Bir türlü belli olmuyordu. Ben o zamanlar Öğüt Gazetesinde çalışıyordum. Meclisin bütün toplantılarına devam ediyordum.

Atatürk Çankaya'da kendisine konuk olan arkadaşlarına Cumhuriyet'i ilan etmenin zamanı geldiğini, bildiriyor. Bunun için anayasada değişiklik yapmak gerektiğini açıklıyordu. 28 Ekim 1923 günü konukları gittikten sonra İsmet İnönü ile birlikte anayasada ne gibi değişiklikler yapılacağını görüştüler.

1923 yılının Ekim ayının yirmi dokuzuncu Pazartesi sabahı idi. Güneşli bir hava. Samanpazarı ve Karaoğlan'dan insanlar sel gibi meclise doğru akıyordu. Kalpaklı, başlıklı, fesli erkekler ve bunların arasında kadınlar, meclisin karşısındaki Millet Bahçesi'ne meydana toplanmışlardı.

Halk Millet Meclisinin kararını merakla bekliyordu. Birçokları tanımadıkları milletvekillerine yaklaşıyor, haber soruyordu. Güneş battı. Karanlık bastı. Buna rağmen halk dağılmıyordu. Hepimiz sabırsızlıkla bir haber bekliyorduk. Meclisin dar kapısından bir milletvekili çıktı. Orada bulunan gazeteciler, hepimiz milletvekilinin etrafını çevirdik. Milletvekili :

-          Şu dakika içerde pek mutlu ve tarihsel kararlar veriliyor, dedi. Dışarıya sızan haber bu kadardı.

Akşam saat on sekiz kırk beş'ti Millet Meclisi oturumu açıldı. Donuk bir ışık. Sağda dinleyicilere ayrılmış bir yer, solda gazeteciler balkonu, ortada okul sıralarında oturmuş milletvekilleri, Atatürk yok. Bütün milletvekilleri sıkışık bir durumda oturuyorlardı. Bu sessizlik içinde İsmet İnönü : Anayasanın birinci maddesinin "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Türkiye Devletinin hükümet şekli cumhuriyettir" biçiminde değiştirilmesi için görüşme açılsın dedi. Değiştirilmesi istenen başka maddeler de vardı. Değişiklik isteği üzerine birçok milletvekili söz aldı. Heyecanlı konuşmalar yapıldı. Bu sırada milli şair Mehmet Emin Yurdakul söz alarak orada bulunanları "Yaşasın Cumhuriyet" diye bağırmaya davet etti. Bütün milletvekilleri tek bir vücut gibi harekete geçti, ayağa kalktılar. Gün görmüş gaziler, generaller, kalemleriyle, kılıçlarıyla bu memlekete hizmet etmiş kahramanlar dimdik durdular. Sonra hep bir ağızdan "Yaşasın Cumhuriyet" diye bağırdılar. Anayasa değişikliği görüşmeleri tamamlandıktan sonra değişiklik isteği oya sunuldu. Bütün eller "kabul" diye kalktı. Türkiye devletinin cumhuriyet olduğunu belirleyen değişiklik oy birliği ile kabul edildi. Saat sekiz buçuktu. Bu dakikadan itibaren Türkiye Devleti'nin adı Cumhuriyet olmuştu.

Bu cumhuriyete bir başkan seçmek gerekiyordu. Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Cumhurbaşkanlığı seçimine 158 milletvekili katıldı. Ankara milletvekili Gazi Mustafa Kemal Cumhurbaşkanlığına seçildi.

Bu anda Kemal Atatürk meclis salonunda göründü. Alkışlar arasında kürsüye çıktı. Herkes Atatürk'ü dinliyordu. Konuşmasını bitirdiği zaman uzun uzun alkışlandı. Gök gürültüsünü andıran alkışlar arasında Atatürk yerine oturdu.

Halk meclisin önünde bekliyordu. Cumhuriyetin ilanını ve Atatürk'ün Cumhurbaşkanı seçildiğini duyunca coştu. Bu arada 101 pare top atıldı. Top sesleri Türk ulusuna cumhuriyeti ilan ediyordu. Türk ulusu, yıllardan beri hasretini çektiği egemenliğe ve cumhuriyete kavuşmuştu.

Enver Behnan ŞAHPOLYO

 

 

CUMHURİYET BAYRAMI

 

Bir zamanlar yurdumuzda

Bir başka devlet varmış,

Başındaki padişah

Ne isterse yaparmış.

 

Millet onun yanında

Köle imiş, kul imiş,

Türklerin vatanında

Yıllar sürmüş bu gidiş.

 

Vatan kalmış bakımsız

Millet fakir perişan

Sönüp gitmiş eski hız

Yurda saldırmış düşman.

 

Atatürk padişaha

Düşmana karşı durmuş,

Yurdumuzu kurtarmış

Cumhuriyeti kurmuş.

İ.Hakkı TALAS

 

29 EKİM

 

Cumhuriyet bayramı

Geldi diye ne mutlu !

Bayraklarla donattık,

Güzel okulumuzu.

 

Sokaklarda, evlerde

Al bayrak dalgalanır.

Onun al rengini

Bütün bir dünya tanır.

 

Yirmi dokuz Ekimi

Karşılarız neşeyle

Çünkü bugün erdik,

Büyük Cumhuriyet'e

 

Yürüyün arkadaşlar

Hep ileri koşalım,

Bugün bayramımız var,

Gelin bayramlaşalım.

Ali PÜSKÜLLÜOĞLU

 

CUMHURİYET

 

Al yıldızlı al bayraklar,

Her yanda dalgalanıyor.

Süslendi evler, sokaklar

Renk renk ışıklar yanıyor.

 

Yirmi üç yıl önce bugün.

Cumhuriyet kurdu millet,

Bize büyük Atatürk'ün,

Armağanı Cumhuriyet.

 

En birinci vazifemiz,

Onun yolunda yürümek.

Canımız gibi koruruz,

Cumhuriyet Türklük demek.

 

Sevinçle, sağlıkla geçsin.

Sabahımız, akşamımız.

Kutlu olsun hepimize,

Cumhuriyet Bayramımız.

Vasfi Mahir KOCATÜRK

 

CUMHURİYET

 

Biziz bu memleketin,

Kanı, iliği, eti,

Yirmi dokuz Ekim'de,

Kurduk Cumhuriyeti.

 

Yirmi dokuz Ekim'de,

Yeni bir ay parladı.

İşte bu parlak ayın,

Cumhuriyettir adı.

 

Yirmi dokuz Ekim'de,

Bütün ışıklar yansın,

Caddeler baştan başa,

Bayraklarla donansın.

 

Elele tutuşalım,

Hiç değişmez bu niyet,

Yaşasın Türk Milleti,

Yaşasın Cumhuriyet.

Halil SOYUER

 

 

29 EKİM

 

En güzel günümüzdür,

Demokrasi ürünüdür,

Atatürk'ün eseridir,

Yirmi Dokuz Ekimler.

 

Vatandaşın hür sesi,

Vatanımın neşesi,

Kucaklıyor herkesi,

Yirmi Dokuz Ekimler.

 

Cumhuriyet kuruldu,

Türk'ün sesi duyuldu,

Törenlerle kutlandı,

Yirmi Dokuz Ekimler.

Fethi BOLAYIR

 

CUMHURİYET

 

Gönül verdik,

Sana erdik.

Ey hürriyet,

Cumhuriyet.

 

Herkes sever,

Seni över.

Ey hürriyet,

Cumhuriyet.

 

Canımızsın,

Şanımızsın.

Ey hürriyet,

Cumhuriyet.

A.O.ATOK

 

CUMHURİYET MARŞI

 

Cumhuriyet, cumhuriyet, en güzel şey hürriyet

Nice zahmet, nice emek verdi sana bu millet !

Gazimin sen en büyük yadigarısın bana

Nice zahmet, nice emek verdi sana bu millet !

 

Dalgalansın her tarafta şanlı Türk'ün bayrağı

Korumaktır ve yüceltmek azmimiz bu toprağı !

Bu vatan hiç sensiz olmaz, ey güzel cumhuriyet

Milletim öyle demiştir ; ya ölüm, ya hürriyet !

 

 

 
Anket  
  arkadaşlar size bir soru ensevdiğiniz smacck down cu

a)rey mysterio
b)batista
c)triphle h
d)undertaker




not: cevapları iletişim bölümünde mesaj olarak gönderin
 
Bugün 6 ziyaretçi (6 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol